Tenasüh (reenkarnasyon, metampsikoz), yaygın tabirle insan bedeni öldükten sonra ruhun başka bedene göç etmesi ve hayatını sürdürmesi. Tenasüh inancı insanoğlunun yaşadığı tüm coğrafyalarda kendine bir şekilde yer bulmuş eski bir inanıştır.
Ruhun yolculuğu; insana, hayvana, bitkiye, cansız bir varlığa göç etmesi inancı özellikle Hindistan coğrafyasında yoğun olarak görülmekte. Musevilik, Hristiyanlık ve İslamiyet gibi büyük dinlerde iyi gözle bakılmasa bile İslam tarihinde muhtelif heterodoks bir çok mezhep ve tarikatlarda kendine yer bulmuş. İran içerisinde yer alan Ehli Hak inancı, Irak içerisinde yer alan Yezidilik, Türkiye de ise Bektaşi, Nusayri ve Kızılbaş zümrelerinde kendine yer bulmakta.
Ahmet Yaşar Ocak hocanın, Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri kitabından bu konuyla ilgili bir kaç önemli Alevi menkıbesinden örnek aktarayım:
Menâkıbu’l-Kudsîye’de Muhlis Paşa’nın vefatı anlatılırken, onun ağzından şu sözler nakledilir:
Belî hem bir dakı gelem bellü
Rum içinde ıyan olam bellü
Kimse bilmeye beni ille meğer
Beni ben bildürem beni bileler
Bize doğmuş idi saadet ayı
Getürün didi on yılı sayı
On birinci yıl olacak varınuz
Tâ Arapkir’e sırrımı görünüz
Bu mısralarda anlatılmak istenen, Muhlis Paşa’nın, vefat ettikten on yıl sonra Rum diyarında Arapkir’de dünyaya geleceğidir, ki on yıl sonra burada oğlu Âşık Paşa doğmuştur. Nitekim aynı eserin Âşık Paşa ile ilgili kısmında:
Dede’nin nakdi, Baba’nın genci Muhlis’in sırrı Hacım eğlenci mısralarıyla, sıra ile, Dede Garkın, Baba îlyas ve Muhlis Paşa olarak görülen aynı ruhun Âşık Paşa’da yeniden zuhur ettiği bir kere daha açıkça ifade edilmiş bulunmaktadır. Bu suretle Menâkıbu’l-Kudsîye’de Baba İlyas sülâlesinin usûl ve fürûundan gelen şeyhlerin hep aynı ruhun mazharları olduğu telakkisi vurgulanmak istenmiştir.
Menâkıb-ı Hacı Bektaş-ı Velî’de şöyle bir menkıbe nakledilir: Hacı Bektaş’ın şeyhi Lokman-ı Perende’nin hacdan dönüşünü kutlamak üzere gelen Horasan Erenleri, o zaman henüz çocuk yaşta bulunan Hacı Bektaş’ın kerametlerine bir türlü inanmamaktadırlar. Çünkü kanaatlerince küçük bir çocuğun bu mertebede bulunmasına imkân yoktur. Bunun üzerine Hacı Bektaş, kendisinin aslında Şah yani Hz. Ali’nin sırrı olduğunu bildirmek zorunda kalır. Bu defa Horasan Erenleri Hz. Ali’nin biri avucunda, diğeri alnında iki yeşil beni bulunduğunu, eğer gerçekten dediği gibi ise bu nişanları göstermesini isterler. Hacı Bektaş derhal avucunu ve alnını açarak yeşil benleri gösterir. Gördükleri karşısında itiraz edemeyen erenler, onun hakikaten Hz. Ali’nin sırrı olduğunu, yani Hz. Ali’nin Hacı Bektaş’ın bedeninde yaşadığını anlarlar ve af dilerler.
Yukarda örneğini sunduğumuz menkıbelere dikkat edildiğinde ruhun bedenden bedene geçişini açıkça dile getirmektedir, bunu da sır olarak tabir etmektedir; Ali sırrı, Ata sırrı gibi. Hacı Bektaş Veli menkıbesinde Hacı Bektaş’ın aslında Hz. Ali’nin ruhunu, özünü barındırdığını net olarak aktarmakta.
Alevi inancında ve Cem ibadetlerinin de sıkça adı geçen, şiirlerinde bilindiği üzere Hatâyı mahlasını kullanan Şah İsmail’in deyişlerini incelediğinizde, tenasühün çok önemli bir yer tuttuğu görülecektir. Bunu bir kaç örnekle aktaralım:
Hatâyî’yem al atlıyam
Sözü şekerden datlıyam
Murtazâ Alî zatlıyam
Gaziler, deyin Şah benem
Ezelden aşk ile divâne geldim
Yerim meyhanedir mestâne geldim
Hezârân dona girdim ben dolandım
Bugün hasm ile ben meydâne geldim
Bu iki deyişte de görüldüğü üzere Hatâyi, don değiştirdiğini, Hz Ali’nin donuna girdiğini aktarmakta
Diğer bir önemli Alevi ozanı Pir Sultan Abdal’dan bir örnek verelim
Pir Sultan’ım şu dünyaya
Dolu geldim dolu benim
Bilmeyenler bilsin beni
Ben Ali’yim, Ali benim
Burada da tenasüh inancının mevcut olduğu görülmekte.
Bu kısma kadar Tenasüh inancı ruhun insandan, insana geçişi aksettirilmektedir. Oysa bu inancın bütününde bir de insan ruhunun hayvana, bitkiye veya cansız bir maddeye intikali söz konusudur. Meselâ bugün Tahtacılar’da ve Kızılbaş Kürtler’de tenasüh inancı bütün yönleri mevcuttur. Tahtacılar’da, iyi bir insanın ruhunun, öldükten sonra başka bir insan bedeninde, kötü bir insanın ruhunun ise kötülüğünün derecesine göre bir hayvan bedeninde cezasını tamamlayıncaya kadar hayatını devam ettireceğine inanılmaktadır. Kızılbaş Kürtler’de de, Hak Muhammed Ali’ye iman edip de mürşide ikrar vermeyenler, dünyaya meyledip insanlara fenalık yapanlar, öldüklerinde hayvan donuna girip azap görürler.
Bu örneklere son olarak kendi ailemden katkı sunmak istiyorum. Yozgat ili Çekerek ilçesine bağlı Kırkdilim köyünde yaşayan annemin dedesi, sıcağı çok sevdiğinden ve sürekli ocak başına oturduğundan sıkça; “ben ölürsem inşallah bir ev kedisi olarak dünyaya gelirim, ocağın başında hep yatarım.” dediğini annemden sıkça duyardım. Bugün bu yukarda aktardıklarımla birleştirdiğimde dedemin ne demek istediğini daha rahat anlamış bulunuyorum.
Tenasüh inancı Anadolu da yaygın bir biçimde farkında olalım ya da olmayalım mevcudiyetini devam ettirmekte. Farklı İslam coğrafyalarında pek kabul görmeyen tenasüh inancının kökenini İslamiyet’i kabul etmeden önce Anadolu’da yaşayan halkların inandıkları inançlarda izini bulabiliriz Totemizin, Budizm, İran ve özellikle Hint dinlerinde tenasüh inancına rastlamaktayız. Daha önce de farklı yazılarımda sıkça değindiğim bir noktaya tekrar değinmek istiyorum bugün yeni bir fikirle, bir düşünceyle, bir dinle karşılaştığımızda geçmişten gelen eski inancımızı, fikrimizi silip yeniyi kabullenmiyoruz. Mevcut olan inanç, düşünce vs. ne varsa yeni ile ortak yönlerini güçlendirip kendimize yeni şemalar kurup o şekilde yola devam ediyoruz. İslam inancındaki kıtadan kıtaya bölgeden bölgeye farklılıkların bence temel sebeplerinden biri de bu olsa gerek.