Ana SayfaDerlemeler!f biletlerinizi almadan önce...

!f biletlerinizi almadan önce bu filmlere bir göz atın!

Sinan Cem Baydur/PressHaber.com

!f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin programında, merakla beklenen ve kitapçığı Ya da websitesini açtığınız anda sizi heyecanlandıracak bu fimler dışında; adını daha önce duymamış olsanız da gözden kaçırmamanız gereken birçok film yer alıyor. !f’in yeni yönetmenler, yeni anlatımlar keşfetmekte oldukça faydalı olduğunu, bize her daim farklı açıları sunduğunu bilerek programo karıştırırsanız karşılaşacağınız birkaç hazineden bahsetmek istedim. Biletler 30 Ocak Cuma günü satışa çıkacak.

Biletleriniz almadan önce, bu filmlere de bir göz atın!

 

 

A Girl Walks Home Alone At Night

(Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız )

 

Yeraltında olana dair merak değişik kültürleri her zaman büyüleye gelmiştir. İran’ın ilk campir/western filmi olarak lanse edilen Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız bizi hayali Yer altı kenti Bad City’nin karanlık ve tenha köşelerine davet ediyor. Ölümsüzlüğünün keyfini çıkaran kız bu terkedilmiş kentin kassvetli sokaklarında gezinmekte, av peşinde koşmaktadır. Drakula kostümlü Arash’la karşılaşmasıromantik kıpırtılar başlatacaktır. Büyüleyici siyah-beyaz görüntülerin ve psikedelik müziklerin eşliğinde muhteşem bir soundtrack ile uzun süre akıllara kazınması muhtemel atmosferik ve distopik bir dünyanın kapılarını aralıyor. Ana Lily Amirpour, bu ilk filminde tekinsiz tasvir edişiyle ve vampir sinemasına getirdiği taze solukla en heyecan verici yeni nesil sinemacılardan biri olarak hafızalarda yer ediyor.

 

 

Norviyia

(Norveç)

 

Norveç, kalp atışı durmasın diye durmadan dans etmek zorunda olan vampir Zano’nun tuhaf ve olağanüstü hikayesini anlatıyor. Dans etmezse kalbinn duracağını düşünen Zano’nun nevi şahsına münhasır etik kodları var; Zorunda kalmadıkça öldürmüyor. Zano, arkadaşı Jimmy ile buluşmak için Atina’ya geliyor. Başka bir dünyayı anımsatan parlak renkleriyle, karanlık kuytularıyla ve göz alan manzaralarıyla Atina, Zano’un oyun bahçesi gibi. Zano Jimmy’yi beklerken, Disco Zardos adında bir bara denk geliyor. Burada aralarında bir sokak kadının ve Norveçli bir uyuşturucu satıcısının da olduğu tuhaf insanlarla tanışıyor. Hep birlikte dünyanın bağırsaklarına doğru bir yola çıkıyorlar. Norveç de olağan bir vampir filmi değil zaten; söze gelmesi imkansız, tuhaf mı tuhaf bir yolculuk.

 

 

Starry Eyes

(Parlak Gözler)

 

Sarah Walker Hollywood’da ilk büyük rolünü alabilmek için her şeyi yapmaya hazır, karalı bir oyuncudur.. Birçok sonuçsuz provadan ve sonu olmayan günlük işlerden sonra Astraus Pictures’dan  gelen telefonla sanki o büyük role geçme anı gelmiştir. Tuhaf geçen provalardan sonra Sarah, efsanevi prodüksiyon şirketinin yeni projesinde başrole layık görülmüştür. Bundan sonra film hem Sarah’yı de seyirciyi Hollywood’un karanlık yüzünün başrolde olduğu, sinema dünyası hakkında başka bir filmle baş başa bırakır. Şeytanın Gözleri ve Rosemary’nin Bebeği arasındaki atmosferiyle dikkat çeken rahatsız edici bir paranoya hikayesi. Kevin Kolsch ve Dennis Widmyer, 80’ler korku sinemasını akla getiren bu filmleriyle saplantının, tutsaklığın her an her yerden çıkabildiği muazzam bir sinema dünyası taşlaması ortaya koyuyor ve senenin en çok dikkat çeken korkularında birine imza atuyorlar.

 

 

The Overnighters

(Gececiler)

 

Bir hikaye düşünün ki gerçek ve gözlerinizin önünede gelişiyor. Başrolünde epik bir karakter var ve o da gözlerinizin önünde dönüşüyor. Tüm bunlar bir cemaatin içinde oluyor ve bu cemaat gözlerinizin önünde yitip gidiyor. Bir dramadan bekleyeceğiniz her şey var ama gerçek zamanda çekilmiş gerçek hayat belgeseli. Willison yakınlarındaki devasa petrol rezervleri, iş arayan binlerce insanı bölgeye çekiyor. İş az, kalacak yer yok. Kilisenin papazı, geçici olarak kilisenin olanaklarını gelenlerin hizmetine sunuyor. Bir de isim takıyorlar onlara; Gececiler. Ancak iyilik yapmak çok da kolay değil ve daha da önemlisi sürekli teste tabi tutulmayı gerektirebilir. Film, bizim medeniyetimizle ilgili çok esaslı bir gerçeği yakalıyor. Filme alınmasa dikkatimizden kaçacak ama bu belge sayesinde kaçamayacağımız türden. Sundance Film Festivali’nden jüri özel ödülü alan film, yılın en iyi belgesellerinden olabilir. Belkide son on yılın…

 

 

 

The Look Of Silence

(Sessizliğin Bakışı)

 

!f 2013’te gösterilen Öldürme Eylemi’nde 1960’larda Endonezya’da yüzbinlerce insanı öldüren katillerle bizi çok yakından tanıştıran Joshua Oppenheimer, Sessizliğin Bakışı’nda ise bizi o günlerde abisini kaybetmiş Adi İle tanıştırıyor. Ağabeyinin ölümünün detaylarını Öldürme Eylemi’nin çekimleri sırasında öğrenen Adi, bugün hala iktidarda olan katillerle yüzleşmeye karar veriyor. Kuşkusuz çok cesur bir kara bu. Bazı sorular nasıl sorulur ki ? Ama bir o kadar da sessiz bir onur var Adi’nin yüzleşmelerinde. Amacı suçlamak değil, anlamak. Adi, söze gelmeyecek kadar korkunç bir travmaya bir kapanış cümlesi arayan, kolektif bir kabusun özrünün ve dolayısıyla şifasının peşine düşmüş bir savaşçı. 1960’ların ortalarında yüzbinlerce insanın hayatına mal olan “komünist cadı avı” nı ilk filminde katillerin gözünden ele alan Oppenheimer, ikinci filmde kurbanları anlatarak titiz ve ayrıntılı çalışmasını sürdürüyor.

 

 

What We Do In The Shadows

(Aylak Vampirler)

 

Bu herhangi bir tane daha vampir filmi değil. Nihai vampir filmi. Pek çok  eleştirmen tarafından yılın en iyi komedisi ilan edilen film, dört ev arkadaşının geçim ve geçinme dertlerini konu ediniyor. İnsan kanıyla beslenme, yüzyılların yaşam ve gönül yorgunluklarını atamama gibi vampirliğe has mücadeleler yanında, modern toplumun sıkcı dertleriyle de uğraşıyorlar. Kira ödenecek, gece kulübüne gidilecek, kıyafetler yenilenecek… Ve evet, kurt adamlardan oluşan rakip bir çeteleri de var. Ve hatta hepsinin içinin gittiği bir de insanoğlu var. Her şeye rağmen, ölü ve ölümsüz olmak üstüne oldukça da gerçekçi bir film. Sonuç itibariyle ev arkadaşlarına sonsuz kadar mecbursun ve güneş ışığından kaçtığın bir meknada mahsursun. Yer aldığı tüm festivallerde övgü dolu sözler alan filme, yeni övgüler eklemek için gidilesi bir film.

 

 

X+Y

 

Etrafıyla iletişim kurmakta zorlanan Nathan, kendi küçük dünyasına çekilmiştir. Bütün teselliini rakamların ve matematiğin dünyasında bulan Nathan, annesi Julie de dahil olmak üzere kendisine yakın herkesi kendinden uzaklaştırmaktadır. Sıra dışı matematik öğretmeni Humphrets’in de desteğiyle kendisini Tayvan’da yapılacak olan Uluslar arası Matematik Olimpiyatları’na İngiliz takımının bşr parçası olarak hazırlanırken bulur. Nathan, bu süreçte büyümenin zorlukları ve aşkın tuhaflıklarıyla da karşılaşacaktır. X+Y bildiğimiz matematik filmlerinden oldukça farklı. Morgan Matthews gerçek bir olaydan esinlenerek ortaya çıkardığı bu duygusal hikayede karakterlerine mesafeli ve onları istismar etmeyen bir yaklaşım benimsiyor. Bu bakımdan film, detaylı ve incelikli arkaplanıyla dikkat çekiyor. İlk aşkın karmaşıklığı, büyümek ve mahremiyetle başa çıkmak üzerine hayat dolu bu nefis ilk film sizi kalbinizden yakalamayı başaracak.

 

 

Gümüş Suyu: Suriye Otoportresi (Ma’a al-Fidda)

 

Humus’ta yaşayan Suriyeli bir Kürt kadın, el kamerası ve cep telefonu ile çktiği görüntüleri internet üzerinden Suriye sinemasının yaşayan en önemli yönetmenlerinden Ossama Mohammed’e göndermesiyle vucüt bulan etkileyici bir belgesel.

 

 

 

Kabile (The Tribe)

 

Sağır ve dilsiz öğrencilere eğitim veren bir yatılı okuldaki organize suç ağını takip eden filmde Ukraynalı yönetmen Myroslav Slaboshpytskiy, diyalog ve sese ihtiyaç duymadan aşk, nefret ve şiddeti anlatmayı başarıyor.

 

 

 

Prenses Kaguya Masalı (Kaguyahime no Monogatari)

 

Japon peri masalı “Bambu Kesicinin Öyküsü” , Stüdyo Ghibli üstatlarından Isao Takahata’nın sade ve etkileyici fırça darbeleriyle beyazperde de hayat buluyor. ‘Ukiyo-e’ (geçici dünyanın resimleri) tekniğiyle üretilen film, dünyada kendine edinmeye çalışan ay prensesi Kaguya’nın hikayesini anlatıyor.

 

 

 

At Parası (Cavalo Dinheiro)

 

Portekizli usta Pedro Costa’nın Yeşil Burun Adaları göçmenlerinin Lizbon’daki hayatları konu edindiği Fontainhas Üçlemesi’nin son filmi, ölümle yaşam, şiirle karanlık arasında gidip gelen zor ama etkileyici bir deneyim.

 

Yasaklı Oda (The Forbiddeb Room)

 

Tedavülden kalmış kameralar, harap olmuş film şeritleri, eskimiş görüntüler ve bir mecra olarak sinemanın ‘madde’sini açık eden tüm detaylar Guy Maddi’ni cezbediyor. Son projesinde Maddin, türleri ve bulutlu filmleri karıştırarak yine deneyselliğin sınırlarını zorluyor.

 

 

 

Bizdeki Korku (The Smell of Us)

 

Larry Clark, 1995 yapımı lült filmi Çocuklar’dan (Kids) 20 yıl sonra bu kez Paris’te, sokakta takılan, kaykaya binen para için eskortluk yapan bir grup gencin hayatına bakıyor. Clark’ın kamerası, filmin adının da ima ettiği gibi, neredeyse filmdeki karakterlerin korkularını duyacak kadar rahatsız edici bir yakınlıkta. Bizdeki Korku’nun konu edindiği gençleri sömürdüğünü düşünmenin çok mümkün olduğu uyarısını eklemeden geçmeyelim.

 

 

 

Rüzgarlar Arasında (In the Crosswind)

 

1941’de anti-Sovyet unsurlar oldukları gerekçesiyle Baltık ülkelerinde trenlerle Sibirya’ya gönderilen yüzbinlerce kişi arasında Estonyalı bir anne-kızın ilişkisine odaklanan Rüzgarlar Arasında, şiirsel anlatımı ve ayrıksı sinematografisiyle kaçırılmaması gereken bir yapım. Bellek, kayıp mekanlar, sürgün ve unutş üzerine bir meditasyon…

 

 

 

Fransa Prensesi (La Princesa de Francia)

 

Arjantinli genç yönetmen Matias Pineiro, Şekspiryen unsurlarla zenginleştirdiği dramatik yapılarıyla öne çıkan filmleriyle dikkatleri üzerine çekti. Son filmi Fransa Prensesi’nde bu kez büyük ozanın ‘Aşkın Çabası Boşuna’ oyunundan esinleniyor.

 

 

Mardan

 

Bahman Ghobadi’nin kardeşi Batin Gjobadi, Irak Kürdistanı’nınnetkileyici coğrafyasında geçen atmosferik bir polisiye ile, bireysel bir öykü üzerinden toplumsal ve tarihsel yaralara temas ediyor. Yönetmenin ilk uzun metrajı.

 

 

Kaynak: Filmloverss

PressHaber.com

 

 

Listeler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler haberler

Nikita Nomerz’den 18 çalışmayla şehrin ruhunu duvarlara yansıtan estetik

Nikita Nomerz, şehrin ruhunu sprey boyalarıyla eski yapılara yansıtmaya çalışan Rusyalı...

20 sözüyle devrimci bir lider: Fidel Castro

Geçtiğimiz yüzyıla damgasını vuran olaylardan Küba Devrimi’nin önderi Fidel Castro 25...

Karadeniz’de Mutlaka Gidilmesi Gereken Yerler

Karadeniz kıyıları, keşfedilmeyi bekleyen zengin kültürel ve tarihi mirasıyla gizli bir...

Mutlu olmanın formülü

Ünlü blog yazarı Svetlana Pokrevskaya mutlu olmak için bir yol gösteriyor....

Tartışı-Yorum

Taraflı insan, taraflı medya

“Her insan kendi içerisinde ayrı birer kainattır”, yazıp-konuştuğu şeyleri kendi fikir dünyasının renkleriyle boyar. Aristo’nun bu felsefik söylemini, laboratuvar çıktıları ile vermenin daha anlaşılır ve kalıcı olacağı kanaatindeyim. Son...

İsmail Beşikçi: Ahmet Ümit’in yeni kitabı Elveda Güzel Vatanım’da İttihatçılar…

15 Haziran 1926’da, Mustafa Kemal’e karşı gerçekleşen İzmir suikast teşebbüsü, eski İttihatçılara yönelik bir politikanın yaşama geçmesini gündeme getirir. Eski ittihatçılar, izlenmekte, tutuklanmakta, kaçırılmakta, yok edilmektedir. İstanbul’da bu politika...

Alevilikte Tenasüh İnancının Kökeni

Tenasüh (reenkarnasyon, metampsikoz), yaygın tabirle insan bedeni öldükten sonra ruhun başka bedene göç etmesi ve hayatını sürdürmesi. Tenasüh inancı insanoğlunun yaşadığı tüm coğrafyalarda kendine bir şekilde yer bulmuş eski...