Uzun süredir Türkiye ekonomisi hakkında yazmadım, çünkü gelen veriler anlamsızdı. Mesela, Nisan’da turist sayısı bir önceki yılın aynı ayına göre %99 düşmüş. Eh, düşer tabii. Uçuş yasağı var. Ama, Mayıs’tan gelen ilk veriler ekonomide toparlanmanın başladığını gösteriyor. Bu da normal, Covid-19 vaka sayısı azalıp, kısıtlamalar gevşetilince, ekonomik aktivite de toparlanacak. Ama, bunu tahmin etmek ustalık gerektirmez. Hatta, Haziran verilerinin Mayıs’tan çok daha iyi olacağını kestirmek için de ekonomist olmak gerekmez. Mühim olan 3Ç ve 4Ç’de ekonominin seyri hakkında aklı başında yorumlar yapabilmek.
Geçen hafta açıklanan veriler, salgın hakkındaki görüşüm ve hükümetin politika önceliklerini göz önüne alarak şöyle naçiz ortaya-karışık bir analiz yaptım. Ekonomiyle ilgili yazılarım ”teknik”, “sıkıcı”, “okunmaz” olarak yorumlandığı için size kıssadan hisseyi hemen vereyim, başucunuza asın. Bu sene ekonomide kayıp yıl. En az %5 GSYİH daralması öngörüyorum. 2021, 2022 ve 2023’de büyümenin %1-2’yi geçemeyeceğini söyleyebilirim.
Tabii, “söylemek” kolay, ekonomik veriler denilen don lastiği gibi her yöne çekilebilecek lanet rakamlar ve “Türkiye siyaseti” denilen çamur deryasından kanıtlanabilir, rasyonel bir yorum çıkartmak zor. Elden geldiğince delillere dayanarak konuşacağım.
İlkin, salgının seyri ve siyaset ortamı tahmin edilmeden ekonomik yorum yapılmaz. Yapanları da kale almayın. Örnek? Başkanımız bir sabah kalkıyor, 1.500 kalem mala ithalat vergisi salıyor. Ertesi sabah kalkıyor, “Yurt dışına döviz kaçıranlara asla merhametli olmayacağız” diyor. Yahu, bu ülkede yurtdışına yatırım yapmak kanunlarla güvenceye alınmış değil mi? Siz bavulla gelen altın ve dövizi sorgusuz-sualsiz kabul edip, kokain-fuhuş parasının aklanmasına aracılık ederken iyi de, bizim vatandaş “portföy riskini dağıtmak istediğinde” mi tu-kaka oluyor?
Ekonomide toparlanma ve kalkınma, çoğunluğun menfaatine hizmet eden, nadiren ve fors majör durumlarında değişen, öngörülebilir kurallar varsa gerçekleşir. Bundan berisi Deli Dumrul rejimidir, yüksez dozda belirsizlik yaratıp ekonominin tüm aktörlerini katatonik eder.
O yüzden, hemen söyleyeyim. Sonbaharda erken seçim en olasılıklı senaryo. Size “markalı” tüm anketlerden derlediğim ortalamayı vereyim. Bu aşamada, kararsızların partilerin ham oy oranına göre dağıtılmasını uygun bulmuyorum. Telefon anketlerinde fişlenmekten korkan bir çok muhalefet mensubu muhtemelen “kararsızım” ya da “oy vermeyeceğim” diyordur.
Görüldüğü gibi halihazırda AKP-MHP’nin ham oyu %42.5’a geriledi. Kararsızların yarısından fazlasının oylarını almaları gerekir ki seçim kazansınlar. Bu yüzden AKP hükümeti hızla ekonomiyi normalleştirmeye ve döviz çıkışını azaltarak bir ödemeler dengesi krizine karşı zaman kazanmaya çalışıyor. Ama başaramayacak ve oyları yaz aylarında daha da düşecek. 2023’e kadar resesyonda seyreden ekonomiyle seçim kazanamayacağını sezen Başkanım, yazın TCMB ve TVF kaynaklarını halka dağıtarak son kez şansını deneyecek. Bu süreç zarfında da ekonominin temellerine son dinamit lokumu bağlanacak.
Nasıl? İlkin tüm makyajlara rağmen, hızla büyüyen bütçe açığı yıl sonunda milli gelirin %7’ne dayanır. Bunu dışardan finanse edemezsiniz, çünkü artık hiç bir fon yöneticisi Türkiye mali varlığı taşımak istemiyor. İçerde bankalardan borçlansanız, kredi veremeyecek hale gelirler. Dolayısıyla TCMB para basacak. TVF’u da başka yollarla, mesela, batan yandaş şirketleri satın alarak seçim kampanyasına destek verecek.
Yaz ve sonbahar aylarında enflasyonun %12-14 bandına tırmanması en olası senaryom. Çünkü, arz tarafı hala eski haline dönemedi. Üretimde sosyal mesafe kısıtlamalarının maliyet artırıcı etkisi, turizmde hezimet ve en önemlisi ithalat vergilerinin maliyete yansıması ile artık Türkiye her genel fiyat seviyesinde daha az üretim yapıyor. Özel tüketim ve sabit sermaye yatırımı cılız seyrettiği sürece, bu durum dez-enflasyonisttir. Fakat, para arzını bu hızla artırırsak, ya dövize kaçıp sert bir kur şoku yaşatacak bize, ya da mal ve hizmetler talebine taşıp enflasyona neden olacak.
Salgın bitti mi? Benim haddim olmaz, HACETTEPE Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’ı dinleyelim:
“Vaka sayısındaki azalma elbette ki çok önemli. Ancak sayı 0 olsa dahi güvende değiliz. Bu sadece test yapılan kişiler arasında güvende olduğunuz anlamına gelir. Dışarıda kimin virüs taşıdığını test yapılmadan bilemediğimize göre, ‘kesin’ diye bir şey yok. Örneğin Vuhan’da 37 gün boyunca vaka sayısı 0 giderken bir anda yeniden pozitif vakalar çıktı. Unutmayın ki pandemi eğrileri dağa benzer. Önceleri eteği yatıktır. Sonra dikleşir. İnişte de aynı şekilde. Hızlı inerseniz dirençle karşılaşırsınız. Direnci kırmak için ise asemptomatik vakaları bulup tedavi etmek gerekir. Biz o dönemi yaşıyoruz. Bundan sonra her gün 200-300 vaka olmayacak belki ama süreç bitmiş değil.”
Hürriyet’ten Fulya Soybaş “Bayram sonrası ‘kademeli çıkış’” makalesinde bir dizi tıp uzmanı ile konuşmuş, okumanızı dilerim. “Normalleşme” bir süreç, bir nokta değil. Bu süreç zarfında da ekonomi hep atıl kapasiteyle çalışacak.
O zaman önce şu soruyu sormama müsade edin:
Yukarda gördüğünüz TUIK sektörel güven endeksleri detaylarında, ciro kaybı 3 ay önce başlamış ve 3 ay sonra dahi normale dönmeyecek. Bu süre zarfında sağlık krizi esnasında kaybettiğimiz istihdamı geri almamız imkansız. Bir pürüz daha var:
Hali hazırda sırtında tam TL2.5 trilyon kredi taşıyan özel sektör nasıl faiz ödeyecek?
Gelelim tüketim tarafına. Size İstanbul Ekonomi Araştırmalar’ın bir hafta önce yayınladığı anketi sunayım:
Salgın bitse de ankete katılanların %52’si “salgın bittikten sonra harcamalarım uzun süre normale dönmez” diyor.
Özel sektör de yatırım yapmayacak. Reel Kesim Güven Anketi’nde şu tablo bunu çok açık şekilde ortaya koyuyor:
Ve en sonunda da öncü göstergelerin gidişatını vereyim. Bunlar ekonomik aktivitenin 3-6 ay sonra nerede olacağına dair yol gösterir:
Yetmedi mi? Bakalım TCMB’nin aylık Beklentiler Anketi’ne katılanlar büyüme hakkında ne düşünüyor?
Bu sene şimdiden bitti. Eğer son günlerde durumu kurtarmak için alınan finansal piyasaları kapatmak, extra ithalat vergileri, yurtdışına para çıkartanlara gözdağı vermek gibi uygulamalar devam ederse, sonbaharda erken seçim beraberinde bir de ödemeler dengesi krizi getirir. Sonra, “game over”. Uzun yıllar için.
Türkiye’yi Dünyadan Koparmanın Ağır Bedeli
Tuğrul Belli: Pandemi tedbirleri ve canlandırma politikalarını iyi dengelemek gerekiyor
Sanayiciye Tatsız Sürpriz: “İthalat Vergileri”
FÖŞ: Ekonomi politikası yokluğunda ekonomik toparlanma