Ana SayfaKültür SanatGrinin 50 Tonu'nun berbat...

Grinin 50 Tonu’nun berbat bir film olduğunu kanıtlayan 5 yasaklı film

Yasaklı film demek izleyicide merak uyandıran ve bilet aldırmaya zorlayan bir dürtünün harekete geçmesini sağlıyor.

Üstelik bu yasağın cinsel içerik barındırdığını bilmek, dünyada (özellikle Türkiye’de) en çok tıklanan malum siteleri göz önüne aldığımızda, sinemaya pek seyrek giden film izleyicisinin de “bu filme bir de ben bakayım” dedirttiğini söylemek gerek. Türkiye’de de yaş kısıtlamasıyla birlikte gösterime giren Sam Taylor-Johnson imzalı Grinin Elli Tonu, “Yasaklı Film” etiketi sayesinde epey bir izleyici ile buluştu. Peki film gerçekten iyi miydi, beklentileri karşıladı mı? Burada beklentiden kasıt “sinemasal değer” anlaşılmalı. Filmi izlediğimizde maalesef bir hayal kırıklığıyla karşılaştığımı belirtmek zorundayım.

grinin elli tonu

 

Yasaklı film denilince, akla eleştirel bir alt metni olan, yerleşik düzene ve onun gerektirdiklerine bir bakıma karşı çıkan ya da en azından eleştiren bir filmle karşılaşmayı umuyoruz. Ancak Grinin Elli Tonu’nda karşılaştığımız şey, karakterlerinin havada kaldığı, geçmişlerine ait bir hikayeye yer vermediği ve dolayısıyla filmdeki kadın karakter Anastasia Steele’in aşık olduğu Christian Grey’e neden böyle? Neden biz de normal insanlar gibi bir ilişki yaşamıyoruz? sorularına “Ben buyum” diyerek, içinde var olduğunu düşündüğü sadizm ve şiddetle kutsadığı cinsellik anlayışına asla romantizmi karıştırmamasının nedenini bir türlü anlayamıyoruz. Fakir “kız” zengin erkek imajını yerleştiren film, bir bakıma Amerikan rüyasını da alt metinde iyiden iyiye işlemekte. Mezuniyet gününde alınan son model araba, helikopter yolculuğu, uçakla gökyüzünü gezmek… Havada kalanın keşke sadece Christian’ın karakteri olsa, Steele’in annesi Carla ve Christian’ın annesi Grace karakterleri de bir soup opera dizisinden çıkmıştan bir farkı yok. Filmin tek iyi yanı kullanılan müzikler diyebiliriz. Müzikler sahnelere göre iyi seçilmiş fakat sinemada müziğin kullanımının da tartışmalı bir alan olduğunu akılda tutmak lazım, zira bazı yönetmenler duyguyu yönlendirdiği ve görüntüyü arka plana attığı için fazla müzikten kaçınması gerektiğini savunuyorlar. Filmin şiddet sahnelerini feminist yaklaşımla ele almak ayrı bir literatür bilgisi ve ayrı bir okuma gerektiriyor. Ancak o kunda filmin geçer not alacağını pek sanmıyorum.

Lafı fazla uzatmadan Grinin Elli Tonu’nun ayakları yere basan bir film olmadığını kanıtlayan listemize geçmek istiyorum. Listedeki çoğu filmin yetişkinlere yönelik olduğunu belirtmek zorunda hissediyorum. Bazı filmlerin yetişkinlere bile fazla geleceğini düşünsem de söz konusu filme eleştirel bir bakış için yerinde filmler olduğu için listede yer vereceğim.

 

5. La Pianiste – Michael Haneke (2001)

Türkçe adıyla Piyano Öğretmeni, annesiyle birlikte yaşayan yaşı geçkin bir müzik profesörün bastırılan cinselliğini ve bunun dışa vurumu konu edilmektedir. Şiddetin sineması olarak nitelendirilen Haneke’nin birçok filminden yalnızca biri. Film burjuva toplumunu, değer yargılarını eleştiren ve resmen psikolojik bir işkence filmi. Şiddetin birçok boyutunu izleyeceğiniz filmde, filmlerinde pek playback müzik kullanmayan Haneke’nin Schubert’e hayranlığı sayesinde piyano dinleme zevkine de erişeceksiniz.

la pianiste-michael haneke-2001

 

4. Bitter Moon – Roman Polanski (1992)

Acı Ay, Roman Polanski’nin sıra dışı filmlerinden biri. Hastalıklı bir aşkı konu alan film, grinin 75 tonunu bulabileceğiniz baş yapıtlardan biri. Hiçbir tabunun kırılmasından çekinmeyen yönetmen, benlikle bir çatışmanın kronolojisini irdeliyor. Cinselliğin birçok yönünün açılıp gözler önüne serildiği film mutlaka izlenmesi gereken bir yapıt olmakla birlikte, listedeki diğer filmler gibi yetişkinlere yöneliktir.

biter-moon-roman polanski-1992

 

3. Irréversible – Gaspar Noé (2002)

2002 yapımı Gaspar Noe filmi, Başrollerinde Monica Bellucci ve Vincent Cassel yer alıyor. Filmin tersten akan kurgusu, olayların kronolojik sırasının tam tersi bir akış sunuyor. Filmin mottosu olan “Zaman her şeyi yok eder” sözleri filmin konusuyla yakından ilgili bir cümle olarak filmin değişik yerlerinde karşımıza çıkıyor. Filmin kamera kullanımıyla dehşete düşebilirsiniz ancak sinema salonlarında birçok kişinin kusarak dışarı çıkıp filmi yarıda bıraktığını hatırlatayım. Film şiddet içermekle birlikte şiddetin bir parodisi olmakta. Yönetmenin bu filmle insanların şiddete dayanıklılığını ölçtüğü söylenmekte. Tam anlamıyla bir yeraltı filmidir.

irreversible-movie-poster-2002

 

2. Nymphomaniac – Lars von Trier (2013)

İtiraf olarak Türkçe’ye çevrilen Lars von Trier filmi, bir kadının doğumundan 50 yaşına kadar başından geçen olayları cinsel yaşamı odaklanarak ele alınmakta. Film Türkiye ve birçok yerde yasaklandı ancak belirli bir izleyici kitlesi olan Trier’i bilen herkes ağzı kulağında izledi. Mutlaka izlenmesi gereken filmlerdendir. Tabi ki yetişkinlere yönelik.

nymphomaniac lars von trier 2013

 

1. Srpski Film- Srđan Spasojević (2010)

Türkçe ismi Sırp Filmi veya Bir Sırp Filmi. Vikipedi’de bir korku filmi olarak geçmektedir. Ancak gerçekte öyle mi pek emin değilim. Filmin içinde bir film çekilmektedir ve çekilen filmin konusu aslında pedofili, nekrofili, çocuk istismarı, şiddet gibi pek çok öğeden oluşuyor. Gerçekte filmin konusu ise filmde çekilen filmle aynı. İzlemek için kan ve çok ama çok şiddet içerikli sahnelere karşı sağlam bir yapıda olmanız gerekir. Lütfen filmi sevgilinizle ve tek başına izlemeyin. Cinselliğe ağır bir eleştiri içermekle birlikte cinsel şiddeti apaçık bir şekilde gösteren, cinsellikten soğutan bir yapısı da bulunmaktadır. Kötü bir hisse kapıldığınızda filmi hemen kapatın, zira geçmeyecek, her gelen sahne sizi daha çok sarsacak.

A_Serbian_Film-2010Presshaber.com

 

Listeler

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler haberler

Tartışı-Yorum

Cumartesi Anneleri: Gözaltındaki kayıpların hikayesi

Kadir Gürhan“Kayıplar” ve “yargısız infazlar” denilince akla ilk gelen Latin Amerika ülkeleridir. Bu ülkelerde askeri cunta yönetimleri “gözaltında kayıplar” ve “yargısız infazlarla” kendisine muhalif olan tüm kesimlere karşı bir korku ve sindirme politikası uyguladı. Hayatın bir parçası haline gelen bu uygulamalarda kaybedilenlerin çoğunu; öğrenciler, öğretmenler, sendikacılar (örgütlü...

Ölümü öldürmek, sonsuz bir umudun baharıdır…

“Evîn Biharek e…”* - Arjen Arî Bir acılar sarmalıdır sancı, zamanın derinliklerinde gezinen ve hayatın kıyılarına vurur hafızalarının unutulmayacak sesleri. “Lal bû zimanê xwezayê, Girî herikî, jan bû banî” (“Dilsizdi doğanın dili, gözyaşı aktı, acı köprü oldu…”) dizeleri ile anlatıyor şair Semra Çelebî, ‘Birîn’ adlı şiir kitabında, gerçeğin...

Kalbi atan ölü bedenler

Bazı anlar vardır zihinlerimizde çocukluğumuza dair. Hayal mi gerçek mi olduklarını ömrü billah çözemeyiz. Bize anlatılanları, oradan buradan duyduklarımızı kurgulayarak bir görüntü yaratmış da olabiliriz, bizzat gözlerimizle tanık olduğumuz bu anlar zihnimizde mıh gibi tüm gerçekliğiyle çakılı da olabilir. Dediğim gibi hangisinin doğru olduğunu sınamak mümkün değil.Zihnimde...

Kuzguni Gömüt

Siyah kuzguni elbisesi içinde dilinde tek bir Arapça cümle ile Aisha Faris, sadece ağlıyordu. Bizim bilmediğimiz bir dilde, İç’inde kopan çığlıkların gümbürtüsü, siyah elbisesinde kara kara dalgalanıyordu. Aynı Arapça cümleyi tekrarlayarak Engin dertlerine bir de çağlayanlar ekliyordu. Gözyaşları bakışımızın değdiği her yerdeydi. Kara elbisesi; pul parlaklığını, onun...

Direniş Suflesi: Hayır

‘Oku’ diye başlıyor olmasına rağmen kutsal sayılan kelam; ilk maraza mevzunun başında ortaya çıkıyor.Taraflaşmanın daha kolay belirlendiği, hudutların keskin olduğu süreçler elbette yaşandı. Her konuya dair yaklaşımlar farklı idi ve tariflenen alandan hangi konuya nasıl yaklaşılması gerektiği de kendiliğinden açığa çıkıyordu. Karışık ama bence kesinlikle böyleydi.İnsanın yaşadığı...

Üşüyor bir coğrafyanın yüreği

'Eylül Mayıs'a dönüşecek...'Geo Milev Üşüyor bir şehrin yüreği,  geceler buzdan karanlık. Yan yana dizilmiş çadırlar kanıyor. Üşüyor yeryüzü ve şehrin sokaklarında geziyor soğuk. Bir çocuk gözlerinde acının izlerini taşıyor. Bir bahar var ve gelecek mutlaka çocuk. Umudun ışığını taşıyor, geleceğimiz umudumuz çocuk. En amansız fırtınalar diner çocuk, savrulur...

En çok mor

Sıcak beterdi. Bıyıkları terlememiş bir delikanlılık çağında boncuk boncuk ter atıyordu. Çimento torbaları eşek ölüleri kadar ağırdı. Tuğlalar, yamalı şalvarında kahverengi tozlar bırakıyordu. Yamasını çepeçevre saran alelacele dikişleri hep terden söküktü.Daha O Boy’uyla karar vermişti ev yapmaya. Bir evin temelini attı. Atış o atış..Seni inşaat işçisi; fayans...

Sınırlar ve rahatça uyunamayan ülkeye dair: Ordu, yeniden…

Levent Ünsaldı Devlet ve milletin yüksek çıkarlarını ait olduğu kurumun çıkarlarıyla eş gören, dolayısıyla bunları yorumlama tekelini de kendisine veren Türk subayı, kışladaki eriyle kurduğu paternalist ilişkisini (“oğlum” ifadesiyle çağrılan er) milletin geneliyle olan ilişkisine de kolayca yansıtabilmiştir. Aktarılan bu hususi ethos (değerler sistemi), subayın tüm yaşamını geçirdiği...

Rıza Yalçın Koçak yazdı: Olağanüstü zulüm

Rıza Yalçın Koçak Etrafımızdaki insanlar büyük bir şaşkınlıkla cevabı bir yanı ile çok basit bir yanıyla ise iler tutar yanı olmayan sorular soruyorlar. İşyerlerinden atılan arkadaşlarının masumiyetlerine iliklerine kadar inanıp ve ama ‘devletin de bir bildiği vardır’ fikriyatının serin sularında kol gezmeye devam ediyorlar. Hükümet ile ‘paralel’ devlet...

Halkın vicdanı; “Gelemem” diyorsun, peki sen bizdeki “öf öf” ü duyuyor musun?

Ne desek, ne etsek, nasıl yapsak bilemiyoruz… Az şey mi yaşadık? Yok, bir şeyler anlatabilmek için yeterli yaşadıklarımız. Çok şey mi yaşadık? Yok, bir şeyler yapabilmek için çok şey görmedik henüz… “Derin bir ah” çekiyoruz, çünkü şu kelimeler sayfaya değerken Hurşit Külter hala kayıp. Ve “ah vicdan”...

Rütbelerin Er’leri

Rıza Yalçın Koçak ‘Türk halkı sessiz kalarak onayladığı bu savaşın mağduru olmaya mahkumdur.’ (TAK-Haziran 2016)Erleri çekin rütbeliler gelsin! Erleri çekmeyecek rütbeliler ordusu. Ere göre tanımlı omuzlardaki apoletler. Kaç erin başı olduğunu bildiriyor unvanlar. Erlerle tanımlayıp erlerle var ediyorlar kendilerini. Erleri çekin rütbeliler gelsin çığlığını bir iyi niyet olarak okumak gerekiyor en başta....

Kadim Süryanilerin Akitu Bayramı

Yerinden yurdundan edilen, sürgün halkların derdini en içten şairler dillendirir. Bu sebeple Yuhanna Bar Madeni der ki:“Ey sağduyulu!Ana vatanında kalman,Saygınlığını korur.Hakareti ve acı dolu gurbeti hor gör.Saç, başta oldukça değerlidir.Olmadığında, küçümsenir ve ayaklar altına alınır”Bundan tam 6766 yıl önce (MÖ 4750) Asur ve Babil kaynaklarına göre, tarihte...