Neden İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC), Alevilik ve Bektaşilik üzerine bir araştırma yaptı?
Kitabı ilk elime aldığımda kafamda bu soru ve içerisinde nasıl bir yaklaşım olacağı düşüncesi vardı.
Günümüzde dahi yayınlanan kitapların çoğu kendi ideolojisini, fikrini empoze etme biçiminde tasarlandığından dolayı bu kitapta acaba nasıl bir Alevilik -Bektaşilik anlatılıyor, heyecan ve merak uyandırdı.
Araştırmayı İTC görevlendirmesi ile Baha Sait Bey yapıyor. Uzun süren çalışmaların sonucu başta Türk Yurdu Dergisi olmak üzere çeşitli gazetelerde parça parça yayınlanıyor. Nejat Birdoğan, bu makaleleri kitaplaştırıyor.
Başta sorduğumuz soruya dönersek neden böyle bir araştırma oldu? Bu sorunun cevabını, İTC iktidara geldiğinde Talat Paşa Şubat 1917 parti genel meclisi toplantısında söylediklerinde bulabiliriz:
Bu milletin başına geçtik. Fakat Anadolu bizim için kapalı bir kutudur. Önce bunun içini tanımamız, sonra bu millete lâyık hizmetlerde bulunmamız lâzım geldiğine inanıyorum.
Ziya Gökalp yeni siyasi sistemin gücünü Anadolu’dan alması gerektiğini şöyle dillendiriyor:
Biz siyasî bir inkılâp yaptık. Yani meşrutî bir idare vücuda getirmekle kalıp değiştirdik. Hâlbuki en büyük inkılâp içtimai inkılâptır. İçtimai bünyemizde, kültür sahasında yapabileceğimiz inkılâplar en büyüğü ve en verimlisi olacaktır. Bu da ancak Türk cemiyetinin morfolojik ve fizyolojik yapısını tanımakla olur. Bunların başında Anadolu’nun muhtelif dinî inançları, tarikatlar, sekt’ler [cemaatler] ve Türkmen aşiretleri gelir. Bu kurumlan incelemek üzere bilim gücü tam olan arkadaşları, bu kutuyu açmaları için gönderelim.
Bu araştırma için görevlendirilen Baha Sait Bey’in kim olduğunu incelediğimizde karşımıza oldukça ilginç bir kişi çıkmakta. Baha Said Bey, Kafkasya’dan Anadolu’ya göçen Dağıstanlı Türk bir ailenin çocuğu. 1882 yılında Biga’da (Çanakkale) doğdu.
Harp Akademisine girdi. Öğrenciliğinde, II. Abdülhamit’in başarılı öğrencilere gönderdiği hediyeyi geleneğe aykırı olarak öpüp başına koymadı ve yine geleneğe aykırı olarak “Padişahım çok yaşa!” diye bağırmadı. Bu olay üzerine sorguya çekildi, tutuklandı ve hapis cezasına çarptırıldı.
1906 yılında mezun oldu ve kurmay yüzbaşı olarak göreve başladı. Kısa süren Askerlik görevi disiplinsizlik nedeniyle ordudan emekli edildi. Mısır’da yaşadı hat ve resim sanatıyla ilgilendi II. Meşrutiyet’in ilanıyla İstanbul’a geldi, İTC içerisinde görev almaya başladı.
Arapça, Farsça, Rusça, Almanca, Fransızca dillerine hakim. Urduca ve Çağatay Türkçesi’nde üstat seviyesindeydi. Baha Sait Bey’in çizdiğimiz bu portresinden yola çıkarak kitaba değinirsek, öncelikle dönemin yoğunlaşan Türklük ideolojisini bir kenara koyarsak, özellikle katıldığı Cem ibadetlerini aktarırken yazarın tarafsızlığı şaşırtıcı boyutta, ibadetleri o günün koşullarında yapılışına hiç bir yorum katmadan aktarmış.
Kitabı incelediğimizde, Baha Sait Bey, Ayin-i Cem’e katılmış ve bu ibadeti kayıt altına almış. Kitapta aktarılan ibadet şekli incelediğimizde Cem İbadetinin 1900’lü yıllardan günümüze genel anlamda bir değişime uğramadığı. Özellikle Tokat, Çorum, Amasya yörelerinde kitapta bahsi geçen ibadet süreci halen sürmekte.
Makalelerin yayınladığı tarihte mevcut ideolojik yaklaşımları da dikkate aldığınızda, Türk kimliği unsurunun sıkça vurgulandığını görülmekte.
Aleviliğin Türklük bağını Türklerin İslamiyet’i kabulünden önce sahip olduğu inançları (Gök Tanrı inancı, Atalar kültü, Tabiat kültü vs.) İslamiyet cilası altında devam ettiği savı üzerinde yoğunlaşmakta.
Sonuç olarak 1990’larda yoğunlaşan Aleviliğin yeniden keşfinin temelleri daha derinde yer almakta.
Alevilik üzerine okuma yapmak isteyenlerin göz atması gereken bir kitap.