Ana SayfaListelerMutlu olmanın formülü

Mutlu olmanın formülü

Ünlü blog yazarı Svetlana Pokrevskaya mutlu olmak için bir yol gösteriyor. Bir ay içinde önerilen yaşam stilini sizde uyarlarsanız, mutlu olabilirsiniz. Biz lafı uzatmadan sözü Pokrevskaya’ya bırakalım.

 

”Yakınlarda bir okurumdan mektup aldım. ’Merhaba, Svetlana! Senin yaşam biçimin doğrultusunda yaşantımı değiştirmek istiyorum!

Vay canına! Kendi kendime sormaya başladım: “Benim özel bir ‘yaşam biçimim’ mi var?” Demek ki var! Hemen bunu sözcüklere dökmeye karar verdim; hem de her aşamasını mantıkla açıklayarak yazıya dökmeliydim. Tuhaf ama çok basitti. Yaşam tarzımı, her biri haftada dört bölüm olmak üzere derledim. Ve böylece, bireysel bir çalışmayla, yaşantınızı daha iyiye götürecek 1 aylık yol haritası çizdim. Ayrıca her hafta için de üç ödev oluşturdum.

Şimdi yapmanız gereken şey şu: Bu planı yaşantınıza dahil edeceksiniz. Bir aydan sonra da devam etmeniz en ideali, ancak karar sizin!…

1. Hafta: Bedeninizi ve zihninizi arındırın

Erken uyanın, sabah saat 6 gibi… Sabah saatleri, günün geri kalan kısmında bulamayacağınız, kendinize ait yegane zamandır. Bu saatler huzurlu ve sessizdir. Kimse sizi rahatsız edemez çünkü herkes uyuyordur. Bu saatlerde dilediğiniz her şeyi yapabilirsiniz. Önünüzdeki günü maksimum enerjiyle yaşamak için bu saatleri iyi değerlendirin ve enerji depolayın. İlk günler yataktan çıkmakta zorlanırsınız; isteksizlik ve yorgunluk gibi bahaneleriniz olabilir. Ama hayır! Bu sadece tembelliktir; kendi hayatınızı yaşamak istemediğinizi gösterir. Metro, trafik, iş vs sabahın köründe yataktan çıkmanın kime ne faydası var diye düşünürsünüz! Asla! Şöyle düşünün “yeni bir gün başlıyor”, sadece bunu düşünün. Kabul edin; önünüzde yepyeni, taptaze bir gün olması “sabahın körü” düşüncesini yatıştırır ve sorun kalmaz. Basit bir mantık bu. Eğer hayatı dolu dolu yaşıyorsanız, yataktan dışarı atlamak istersiniz. Ya da şu açıdan bakın, eğer kendinizi bir an önce yataktan dışarı atarsanız hayat daha parlak şekilde aydınlanmaya başlayacaktır!

İyi beslenin. Hayatınızdaki değişiklik, sizden müthiş bir enerji bekler. Genelde, alkol, sigara; ağır, yağlı ve sağlıksız yiyeceklerle boğuşurken vücudunuzun enerjisinin büyük bir kısmını çarçur edersiniz. Herbirimiz bu tür kusurlara sahibiz, bunu kendimize itiraf edelim. Ancak bunların üstesinden gelmek zorundayız. Sizin için en iyi beslenme düzeninin ne olduğunu belirleyebilirsiniz. Şahsen ben vejetaryenim ve gıdaların çiğ tüketilmesi gerektiğine inanırım. Ancak hepimiz için geçerli bir şey biliyorum: Alkol, patates cipsi, şekerli içecekler, hazır yiyecekler, “çöp” yiyecekler… Bunların hiçbiri hiç kimsenin sağlıklı beslenmesine uygun değildir. Bu nedenle, tüm bunları beslenme düzeninizden uzaklaştırabilirsiniz. Bir de porsiyonlarınızı küçültün ve yatmadan önce yemek yemeyin. Kendinize saygı duyun ve sadece bedeninizin size ne söylediğini dinleyin ya da bir diyetisyene danışın. En önemli şeyin, kendinizi toksinlere boğmanın önüne geçmek olduğunu düşünün. İhtiyacınız olan hafif, sağlıklı, lezzetli şeyler yiyerek bedeninize eziyet etmeyi bırakmak. Daha mutlu olacaksınız ve daha aktif bir yaşantı için ihtiyacınız olan enerjiniz olacak.

Spor yapın. Ben sporu severim ve bu benim için adeta bir zorunluluktur. İnsanın bedenini kaliteli ve sağlıklı tutmasının ruh sağlığı için hayati olduğunu söylemekten hiç bıkmam. Yaşamdan kopmuş yorgun bir bedenle yaşamı sallamaya çalışmak yerine, ihtiyacınız olan bedeninizin kendisini sallamaktır! Bunu size doğru görünen herhangi bir yolla yapın. Yogayı, koşmayı ve dans etmeyi severim. Her gün biraz daha fazla hareket etmeye çalışın. Mesela işe gitmek üzere çıkmaya hazırlanırken aynanın karşısında dans edin; asansörü bırakın, merdivene yönelin; spor salonunda kendiniz için sıkı bir idman programı hazırlayın.

2. Hafta: Özel hayatınızı düzenleyin

Kişisel yaşam alanını temizleyin. Her şeyi atın! Evinizde her köşeye, masa ve dolaba düzen getirmenin zamanı geldi! (Her şeyi tavan arasına ya da köşe bucağa sıkıştırmak “atmaktan” sayılmaz.) Ben öyle bir noktaya gelmiştim ki, çöpe attığımı bile çöpten çıkarıyordum. Şunu düşünün: Evinizdeki her bir obje, ister ufak olsun ister büyük, sadece yer kaplamakla kalmaz aynı zamanda enerjinizi tüketir. Gerçekten bu kadar eşyayı evde tutmaya değer mi? Gerçekten kullandığınız ve ihtiyacınız olan, sizi mutlu eden ve en çok değer verdiğiniz şeyleri evde tutun. Bir şey daha, 1998 yılında sevgililer gününde sevgilinizin aldığı hediye ayıcığı hala saklıyorsanız ve uzun zamandır ona dönüp bakmıyorsanız, böyle “mutlu” anıları saklamaya artık ihtiyacınız kalmamış demektir. Kurtarın kendinizi ondan, tereddüt bile etmeyin. Tüm bunları yaptığınızda, kendinizi biraz daha iyi hissettiğinizi göreceksiniz. Özellikle ve özellikle köşe bucak toz aldığınızda ve yerleri bir güzel temizlediğinizde, bunu hissedeceksiniz.

Kişisel sorunlarınızı çözün ve sorumluluklarınızı yerini getirin. Hatırlıyor musunuz, kaç yıldır yabancı dil öğrenmek istediğinizi? Uzaktaki büyükbabanızı ziyarete gideceğinize dair kaç kez söz verdiniz? Biten yıldan, yeni yıla aktara aktara geldiğiniz yeni yıl kararlarınız ne kadar da çok, öyle değil mi? Kendi kendinize ve başkalarına verdiğiniz tüm sözleri hatırlayın ve bunları nasıl çözeceğinize karar verin. İki seçeneğiniz var: Ya yerine getirin ya da bunları “yapılacaklar” listesinden silin. Ama eğer dedenizden vazgeçemiyorsanız elbette en kısa zamanda gidip ziyaret edin. Bunca sözü kendiniz için bir zorunluluk ve hayal kırıklığı duygusuna dönüştürüp, peşinizden sürüklemek yerine yapmanız gerekeni yapın!

Sosyal hayatınızı çözümleyin. Sizi geri çeken ve depresif hale soktuğunu hissettiğiniz tüm ilişkilerinizi kesip atın. Negatif enerji saçan, kibrinden yanına yaklaşılmayan, ortak noktanız olmayan insanlarla konuşmayı bırakın. Çekip gitmeyi ve “hayır” demeyi öğrenin. Eğer size özgür olduğunuzu hissettirecekse, bırakın! Biraz hain, biraz küstah olmak, çılgınca davranmak, sevimsizleşmek sizin de hakkınız. Tüm bunların dışındaki tek şey aileniz olmalı. Belki bazen zordur ancak bence, onlarla ilişkilerinizi her daim iyi tutmalısınız.

3. Hafta: Planlar, hedefler ve hayaller

Planlarınızı hayata geçirin ve not edin. Geçen haftadan yapılacaklar listesinden yapılmadan kalan bir şeyler var gibi görünüyor değil mi? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Bu konuda kendinizi mutlu ve coşkulu hissediyor musunuz? Yoksa hemen girişmek için kolları mı sıvıyorsunuz? Eğer cevabınız hayır ise, belki zor da olsa bunlardan bazılarının üstünü çizmek durumundasınızdır. Ya da alternatif olarak, bunları yerine getirin ve böylece üstünü çizmiş olun. Herhalükarda şöyle düşünün; Sonunda, daha güçlü ve yenilenmiş bir nefes sizi bekliyor olacak. Neleri sevdiğinizi ve bir noktada neleri yapmaktan hoşlanır hale geldiğinizi hatırlayın. Sadece işinizi ve mali yükümlülüklerinizi planlamak zorunda değilsiniz, aynı zamanda boş zamanlarınızı da planlayın. Ancak böyle gevşeyebilir; arkadaşlarınızla ve sevdiklerinizle görüşebilirsiniz. Başlayacağınızda sinirlerinizi bozan bir plan yapmak zorunda olabilirsiniz. Her ayrıntısını yazın; başlangıç-bitiş tarihlerini ve atılacak adımları yazmayı unutmayın. Yaşam öykünüzün bir kitaba konu olabileceğini ve kendi kendinizi okumak isteyebileceğinizi hayal edin.

En uçuk hayallerinizi listeleyin. Bu, benim kesinlikle yapmaktan en çok hoşlandığım şeydir. Bu alıştırmayı düzenli olarak yaparım ve her seferinde düşüncelerim daha da saçma gelmeye başlar. Yapmayı hayal ettiğiniz tüm bu şeylerin bir listesini yapmalısınız. Bu listeye asla gerçekleşmeyeceğini bildiğiniz hayallerinizi de ekleyin. Bunların arasına dünya hükümdarı olmayı ya da 89 yaşında Everest’e tırmanmayı bile yazın. İhtiyacınız olan tüm zamana, paraya, bağlantılara ve yeteneğe sahipsiniz aslında. Ne yapmak isterdiniz? Yeri gelmişken, 2014 Şubatında yazdığım ilk uçuk hayaller listem, bugün tamamıyla gerçekleşmiş durumda. Şimdi baktığımda dileklerimin ne kadar mütevazı olduğunu gördükçe eğleniyorum. Ancak o dönemde benim için ulaşılmaları imkansızdı.

Olayları günlük olarak planlayın. Her akşam bir sonraki gün için planınızı yazın. Kısa ya da uzun, taslak olup olmaması hiç fark etmez. Bunu özellikle akşamları yapmanız önemli. Her ne kadar ertesi gün bu listeye dair hiçbir şey hatırlamıyor dahi olsanız, yine de daha verimli olursunuz. Deneyimle sabittir! Buna ek olarak; taslak planlarınıza tekrar bir göz atmayı unutmayın ve hayatta ne yöne gittiğinizi kendinize sorun. Milim ilerlemedim, diyebilir misiniz?

4. Hafta: Ufkunu genişletmek

Farklı olmaya, farklı yaşamaya çalışın. Ne kadar küçük olsa bile her şeyin bir etkisi vardır. İşe giderken başka bir güzergâh seçin. Daha önce hiç uğramadığınız bir kafeye ya da çok pahalı bir mağazaya gidin. Yeni bir spor deneyin. Daha önce yapmadığınız bir şey yapmaya çalışın. Her gün sürekli yapmaya alışkın olduğunuz işlerle uğraşırken, şu soruyu sorun kendinize; “Şu anda biraz daha farklı ne yapabilirim?” Yeni bir şey deneme alışkanlığını edinmeye ihtiyacınız var; ayak izlerinizin derinleştiği yolları anca bu şekilde terk edebilirsiniz.

Konfor alanınızdan çıkın. Elbette, önceki adımların hepsini yapmayı başardıysanız, konfor alanınızdan zaten oldukça uzaklaşmış olmalısınız. Ancak daha da öteye gitmeye ve büyük korkularınızla yüz yüze gelmeye ihtiyacınız var. Sadece bu korkularla yüzyüze gelmekle kalmayın, onlarla mücadele edin. Bu konuda, radikal şeyler öneririm. Yükseklikten mi korkuyorsunuz? Hava dalışına gidin. Patronunuzdan mı korkuyorsunuz? Yeni bir proje teklifiyle, tek başınıza, yanına gidin. Yeni insanlarla tanışmaktan korkuyorsanız mesela hiç kimseyi tanımadığınız bir partiye tek başınıza gidin. Böylece tüm gece yabancılarla konuşmak zorunda kalacaksınız. Böyle şeylerle yeni şeyler öğrenir ve gelişiriz.

Ara verin. Bir nefes alın. Ne düşünüyorsunuz? Bu çok zor bir iş mi? Sadece “bir nefes almak” derken; evden dışarı çıkmak, internet bağlantısını kapatmak ve biraz yalnız zaman geçirmek anlamındadır. Bu aynı zamanda kendi kendinize samimi bir geri bildirim fırsatı vermek anlamına gelir. Sizin için geçen ay “sevdim” dediğiniz şey neydi? Nasıldı? Hayatınızda ne gibi değişiklikler oldu? Şu an o aşamayı geçtiğinize göre nasıl devam edeceksiniz?


Bu söylediklerimi her gün yaparak ve bunları yaşamınız boyunca çalışarak, büyük bir harmoni ve büyük bir içsel güç hissini duyumsamaya, tünelin sonundaki ışığı görmeye başlayacaksınız. Evet belki biraz iddialı gelebilir… Ama inanın bana gerçek! Ve bunları yapmak gerçekten de çok kolay!

Listeler

1 Yorum

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler haberler

FÖŞ: Fed Kafa Karıştırdı, TCMB’nin İşini Zorlaştırdı

Emekli Büyükelçi Namık Tan, Türkiye’nin dış politikada yaptığı yanlış hamleleri...

Gazze’de ‘corona’dan ilk can kaybı

Gazze'de Covid-19 salgını kaynaklı ilk ölüm yaşandı. The post Gazze’de ‘corona’dan...

Hangi burç nasıl beslenmeli?

Hangi burç nasıl beslenmeli?

Doğu’da kar yağışı etkili oldu

Hava sıcaklığının düşmesiyle beraber etkili olan kar yağışı nedeniyle Van, Erzurum,...

Tartışı-Yorum

Cumartesi Anneleri: Gözaltındaki kayıpların hikayesi

Kadir Gürhan“Kayıplar” ve “yargısız infazlar” denilince akla ilk gelen Latin Amerika ülkeleridir. Bu ülkelerde askeri cunta yönetimleri “gözaltında kayıplar” ve “yargısız infazlarla” kendisine muhalif olan tüm kesimlere karşı bir korku ve sindirme politikası uyguladı. Hayatın bir parçası haline gelen bu uygulamalarda kaybedilenlerin çoğunu; öğrenciler, öğretmenler, sendikacılar (örgütlü...

Ölümü öldürmek, sonsuz bir umudun baharıdır…

“Evîn Biharek e…”* - Arjen Arî Bir acılar sarmalıdır sancı, zamanın derinliklerinde gezinen ve hayatın kıyılarına vurur hafızalarının unutulmayacak sesleri. “Lal bû zimanê xwezayê, Girî herikî, jan bû banî” (“Dilsizdi doğanın dili, gözyaşı aktı, acı köprü oldu…”) dizeleri ile anlatıyor şair Semra Çelebî, ‘Birîn’ adlı şiir kitabında, gerçeğin...

Kalbi atan ölü bedenler

Bazı anlar vardır zihinlerimizde çocukluğumuza dair. Hayal mi gerçek mi olduklarını ömrü billah çözemeyiz. Bize anlatılanları, oradan buradan duyduklarımızı kurgulayarak bir görüntü yaratmış da olabiliriz, bizzat gözlerimizle tanık olduğumuz bu anlar zihnimizde mıh gibi tüm gerçekliğiyle çakılı da olabilir. Dediğim gibi hangisinin doğru olduğunu sınamak mümkün değil.Zihnimde...

Kuzguni Gömüt

Siyah kuzguni elbisesi içinde dilinde tek bir Arapça cümle ile Aisha Faris, sadece ağlıyordu. Bizim bilmediğimiz bir dilde, İç’inde kopan çığlıkların gümbürtüsü, siyah elbisesinde kara kara dalgalanıyordu. Aynı Arapça cümleyi tekrarlayarak Engin dertlerine bir de çağlayanlar ekliyordu. Gözyaşları bakışımızın değdiği her yerdeydi. Kara elbisesi; pul parlaklığını, onun...

Direniş Suflesi: Hayır

‘Oku’ diye başlıyor olmasına rağmen kutsal sayılan kelam; ilk maraza mevzunun başında ortaya çıkıyor.Taraflaşmanın daha kolay belirlendiği, hudutların keskin olduğu süreçler elbette yaşandı. Her konuya dair yaklaşımlar farklı idi ve tariflenen alandan hangi konuya nasıl yaklaşılması gerektiği de kendiliğinden açığa çıkıyordu. Karışık ama bence kesinlikle böyleydi.İnsanın yaşadığı...

Üşüyor bir coğrafyanın yüreği

'Eylül Mayıs'a dönüşecek...'Geo Milev Üşüyor bir şehrin yüreği,  geceler buzdan karanlık. Yan yana dizilmiş çadırlar kanıyor. Üşüyor yeryüzü ve şehrin sokaklarında geziyor soğuk. Bir çocuk gözlerinde acının izlerini taşıyor. Bir bahar var ve gelecek mutlaka çocuk. Umudun ışığını taşıyor, geleceğimiz umudumuz çocuk. En amansız fırtınalar diner çocuk, savrulur...

En çok mor

Sıcak beterdi. Bıyıkları terlememiş bir delikanlılık çağında boncuk boncuk ter atıyordu. Çimento torbaları eşek ölüleri kadar ağırdı. Tuğlalar, yamalı şalvarında kahverengi tozlar bırakıyordu. Yamasını çepeçevre saran alelacele dikişleri hep terden söküktü.Daha O Boy’uyla karar vermişti ev yapmaya. Bir evin temelini attı. Atış o atış..Seni inşaat işçisi; fayans...

Sınırlar ve rahatça uyunamayan ülkeye dair: Ordu, yeniden…

Levent Ünsaldı Devlet ve milletin yüksek çıkarlarını ait olduğu kurumun çıkarlarıyla eş gören, dolayısıyla bunları yorumlama tekelini de kendisine veren Türk subayı, kışladaki eriyle kurduğu paternalist ilişkisini (“oğlum” ifadesiyle çağrılan er) milletin geneliyle olan ilişkisine de kolayca yansıtabilmiştir. Aktarılan bu hususi ethos (değerler sistemi), subayın tüm yaşamını geçirdiği...

Rıza Yalçın Koçak yazdı: Olağanüstü zulüm

Rıza Yalçın Koçak Etrafımızdaki insanlar büyük bir şaşkınlıkla cevabı bir yanı ile çok basit bir yanıyla ise iler tutar yanı olmayan sorular soruyorlar. İşyerlerinden atılan arkadaşlarının masumiyetlerine iliklerine kadar inanıp ve ama ‘devletin de bir bildiği vardır’ fikriyatının serin sularında kol gezmeye devam ediyorlar. Hükümet ile ‘paralel’ devlet...

Halkın vicdanı; “Gelemem” diyorsun, peki sen bizdeki “öf öf” ü duyuyor musun?

Ne desek, ne etsek, nasıl yapsak bilemiyoruz… Az şey mi yaşadık? Yok, bir şeyler anlatabilmek için yeterli yaşadıklarımız. Çok şey mi yaşadık? Yok, bir şeyler yapabilmek için çok şey görmedik henüz… “Derin bir ah” çekiyoruz, çünkü şu kelimeler sayfaya değerken Hurşit Külter hala kayıp. Ve “ah vicdan”...

Rütbelerin Er’leri

Rıza Yalçın Koçak ‘Türk halkı sessiz kalarak onayladığı bu savaşın mağduru olmaya mahkumdur.’ (TAK-Haziran 2016)Erleri çekin rütbeliler gelsin! Erleri çekmeyecek rütbeliler ordusu. Ere göre tanımlı omuzlardaki apoletler. Kaç erin başı olduğunu bildiriyor unvanlar. Erlerle tanımlayıp erlerle var ediyorlar kendilerini. Erleri çekin rütbeliler gelsin çığlığını bir iyi niyet olarak okumak gerekiyor en başta....

Kadim Süryanilerin Akitu Bayramı

Yerinden yurdundan edilen, sürgün halkların derdini en içten şairler dillendirir. Bu sebeple Yuhanna Bar Madeni der ki:“Ey sağduyulu!Ana vatanında kalman,Saygınlığını korur.Hakareti ve acı dolu gurbeti hor gör.Saç, başta oldukça değerlidir.Olmadığında, küçümsenir ve ayaklar altına alınır”Bundan tam 6766 yıl önce (MÖ 4750) Asur ve Babil kaynaklarına göre, tarihte...