Ana SayfaHaberlerDünyadan’21’inci Yüzyılda Kapital’in yazarı...

’21’inci Yüzyılda Kapital’in yazarı Piketty: Bunlar politik çalkantının sadece başlangıcı

Dünya çapında büyük ilgi gören ’21’inci Yüzyılda Kapital’ kitabının yazarı Fransız iktisatçı Thomas Piketty, Covid-19 salgınıyla, birçok konuda düşünce tarzımızı değiştirmemiz gerektiğini belirterek, yaşadıklarımızın ‘politik ve ideolojik çalkantıların sadece başlangıcı’ olduğunu savundu.

hakkında 21’inci Yuzyilda Kapital’in yazari Piketty Bunlar politik calkantinin sadece baslangici 21inci
Fotoğraf: Reuters

Salgının yeni bir sosyal devlet düzenine ihtiyacı gözler önüne serdiğini ifade eden Piketty, bunun kaynağının en zenginlerden alınacak vergilerle sağlanmasını önerdi.

Zenginlerin elindeki servetin ‘küresel ekonomik sistemle, hatta yüzyıllar boyunca insanların ve doğal kaynakların acımasızca sömürülmesiyle’ oluştuğunu dile getiren Fransız iktisatçı, sosyal ve ekolojik sürdürülebilirliğin sağlanması için ‘küresel çapta regülasyonlara, özellikle en yüksek karbondioksit emisyonlarına engel olacak bir karbon vergisinin yürürlüğe girmesine’ ihtiyacımız olduğunu ifade etti.

Piketty, Fransız Le Monde gazetesindeki köşesinde* şunları yazdı:

‘Hiçbir şeyin garantisi yok’

Covid-19 krizi piyasaların finansal ve liberal küreselleşmesine engel olup daha adil ve sürdürülebilir yeni bir kalkınma modelinin ortaya çıkmasına yol açacak mı?

Olabilir, ancak hiçbir şeyin garantisi yok. Şu aşamada yapılması gereken en acil şey mevcut krizin boyutunu belirlemek ve en kötü senaryonun, ki bu senaryo tam bir facia anlamına geliyor, gerçekleşmesine engel olmak için her şeyi yapmak.

Size epidemiyolojik modellerin tahminlerini hatırlatayım. Hiçbir önlem alınmaz ise Covid-19’un dünya genelinde 40 milyon, Fransa’da ise 400 bin can alması bekleniyor, bu dünya nüfusunun aşağı yukarı yüzde 0.6’sı demek (dünyada 7 milyardan fazla, Fransa’da ise neredeyse 70 milyon insan yaşıyor). Bu neredeyse bir ekstra yıl kadar fazla insanın ölmesine tekabül ediyor (Fransa’da senede 550 bin, dünyada ise 55 milyon ölüm kayda geçiyor). Yani bu, en çok etkilenmiş bölgelerde, en karanlık zamanlarda, hayatını kaybeden insan sayısının normalin beş ila 10 katı olması anlamına geliyor ve ne yazık ki İtalya’nın bazı bölgelerinde bu durumu gözlemlemeye başladık.

Bu tahminler her ne kadar kesinlikten uzak olsa da, salgının basit bir grip olmadığı konusunda ve acil şekilde insan hareketliliğini kısıtlama ihtiyacında hükümetleri ikna etmiş durumda. Doğru, kimse can kaybının ne kadar artacağını tam olarak bilmiyor (an itibariyle yaklaşık 20 bini İtalya, 15’er bini İspanya ve Amerika’da, 13 bini Fransa’da olmak üzere dünyada yaklaşık 100 bin can kaybı var). Epidemoyolojistler, ilk tahminlerine dayanarak 10 ila 20 kat daha az vaka görüleceğini umuyor, ancak rakamlarda halen ciddi belirsizlik var. Imperial College London’ın 26 Mart’ta yayınladığı rapora göre ancak kitlesel test imkanlarının artması ve tüm hastaların izolasyonu can kayıplarını azaltacak. Başka bir deyişle, izolasyon tek başına yasağı en kötü senaryonun gerçekleşmesine engel olmayacak.

1918-20 İspanyol Gribi tarihte şu anki duruma benzeyen tek olay. Bugün bu gribin aslında ‘İspanyol’ olmadığını ve yaklaşık 50 milyon kişinin ölümüne yol açtığını biliyoruz (yani o yıllarda dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 2’si). Nüfus verilerini inceleyen araştırmacılar bu ölüm oranının ciddi sosyal eşitsizlikleri gizlediğini ortaya çıkardı: Ölüm oranları Amerika ve Avrupa’da yüzde 0.5-1’i, Endonezya ve Güney Afrika’da yüzde 3’ü, Hindistan’da yüzde 5’i buldu.

Endişe duymamız gereken konu da bu: Birçok ülke yıllardır egemen ideoloji tarafından empoze edilmiş kemer sıkma politikaları ile uğraştığı için sağlık sistemleri salgının şokuna hazır değil ve can kayıpları rekor sayılara ulaşabilir. Ekonomileri zaten kırılgan olan ülkelerde sokağa çıkma yasağı daha da olumsuz sonuçlar doğurabilir. Asgari ücret uygulamasının olmadığı yerlerde en yoksul kesimler iş aramak için dışarı çıkacak ve bu da salgını baştan başlatacak. Hindistan’da sokağa çıkma yasağı kırsalda yaşayanların ve göçmenlerin kitlesel göçüne, şiddet olaylarına ve virüsün daha da yayılmasına yol açtı. Faciayı önlemek için bir ‘hapis devlet’e değil, ‘sosyal devlet’e ihtiyacımız var. Bu krize verilecek doğru cevap ‘kuzey’ ülkelerinde sosyal devleti tekrar canlandırmak, daha da önemlisi ‘güney’ ülkelerinde de sosyal devletin gelişimini hızlandırmak olacaktır.

Bu acil duruma yanıt verebilmek için gerekli olan sosyal harcamalar (sağlık, asgari ücret) ancak borçlanmayla ve para basmayla finanse edilebilir. Salgın, Batı Afrika’da oluşturulacak ortak bir para birimi aracılığıyla genç nesillere ve altyapıya yatırım sağlayacak bir kalkınma planını tekrar gündeme getirdi (en zenginlerin sermaye hareketliliği adına kullanılmaması şartıyla). Bu sistem avro bölgesinin aksine şeffaflığın norm haline geldiği, daha demokratik ve parlamenter bir yapıyla desteklenmeli (Avro bölgesi maliye bakanları 2008 krizinde olduğu gibi halen kapalı kapılar ardında aynı etkisiz toplantılarına devam ediyor).

Yukarıda bahsedilen sosyal devlet düzeni, kısa zamanda dünyadaki en büyük firmaları içerecek adil bir uluslararası vergi kayıt sistemine ihtiyaç duyacaktır. 1980-1990’larda özellikle Avrupa’nın en zengin ülkeleri tarafından temelleri atılan serbest sermaye hareketi, milyonerler ve uluslararası yatırımcıların vergi kaçırmasını teşvik ediyor. Mevcut düzen, yoksul ülkelerin kırılgan mali yönetimlerinin adil ve meşru bir vergi sistemiyle sosyal devlet inşa etmesine engel oluyor.

Salgının getirdiği kriz, aynı zamanda, dünyanın en zengin ekonomik aktörlerinden toplanacak bir vergiyle dünyadaki herkese evrensel hakları olan asgari eğitim ve sağlık hizmeti sağlanması için bir fırsat anlamına geliyor. Bu vergi, geliri dünya ortalamasının 10 kat üzerinde olan veya dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesiminde bulunan bireylerden ve büyük firmalardan alınabilir. Sonuçta bu servetler bu küresel ekonomik sistemle, hatta yüzyıllar boyunca insanların ve doğal kaynakların acımasızca sömürülmesiyle mümkün oldu. Sosyal ve ekolojik sürdürülebilirliğin sağlanması için küresel çapta regülasyonlara, özellikle en yüksek karbondioksit emisyonlarına engel olacak bir karbon vergisinin yürürlüğe girmesine ihtiyacımız var.

Doğal olarak böylesine bir değişim oldukça, birçok konuda düşünce tarzımızı değiştirmemizi gerektiriyor. Mesela, Macron ve Trump, dönemlerinin başında en zenginlere yaptığı mali kıyakları iptal etmeye hazır mı? Bu sorunun cevabı hem iktidar destekçilerinin, hem de muhalefetin ne kadar mobilize olacağına göre değişecektir. Ancak bir şeyden emin olabiliriz: Bunlar henüz politik ve ideolojik çalkantıların sadece başlangıcı.

*Çeviren: Can Efe Aydoğ

10,053BeğenenlerBeğen
244TakipçilerTakip Et
1,038TakipçilerTakip Et

Listeler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler haberler

Ölmeden önce mutlaka izlemeniz gereken 16 isyan filmi

İsyan filmlerini sizinle paylaştığımız sinemanın belki de ücra köşlerinde kalmış birçok...

15 fotoğrafla dünyanın en pofuduk kedileri

Leonardo da Vinci'nin de dediği gibi; ''Kedi bir sanat şaheseridir''. Hele...

Körlerle ilgili herkesin mutlaka bilmesi gereken 10 şey

KaosGL muhabiri Esra Güleç'in* körler üzerine hazırladığı listeyi çok beğendik ve...

Kamp yapacaklara altın değerinde 5 ipucu

Şehir hayatının yoğun trafiği ve yaz mevsiminin gelmesiyle beraber artan seyahat özlemini...

Tartışı-Yorum

Rıza Yalçın Koçak yazdı: Olağanüstü zulüm

Rıza Yalçın Koçak Etrafımızdaki insanlar büyük bir şaşkınlıkla cevabı bir yanı ile çok basit bir yanıyla ise iler tutar yanı olmayan sorular soruyorlar. İşyerlerinden atılan arkadaşlarının masumiyetlerine iliklerine kadar inanıp...

Rütbelerin Er’leri

Rıza Yalçın Koçak ‘Türk halkı sessiz kalarak onayladığı bu savaşın mağduru olmaya mahkumdur.’ (TAK-Haziran 2016) Erleri çekin rütbeliler gelsin! Erleri çekmeyecek rütbeliler ordusu. Ere göre tanımlı omuzlardaki apoletler. Kaç erin başı olduğunu bildiriyor...

Ölümü öldürmek, sonsuz bir umudun baharıdır…

“Evîn Biharek e…”* - Arjen Arî   Bir acılar sarmalıdır sancı, zamanın derinliklerinde gezinen ve hayatın kıyılarına vurur hafızalarının unutulmayacak sesleri. “Lal bû zimanê xwezayê, Girî herikî, jan bû banî” (“Dilsizdi...