Ana SayfaListelerTürkiye sinemasından en iyi...

Türkiye sinemasından en iyi 10 yerli sanat filmi

Sanat filmleri bir çok insan için sürükleyicilikten uzak, sıkıcı ve zaman kaybı gibi gelse de; bazı insanlar için ise büyük bir tutku ve uçsuz bucaksız bir deryadır. Sanat filmlerimiz sadece Türkiye sinema tarihini etkilemekle kalmamış, Dünya sinema tarihini de derinden etkilemiştir. Öte yandan ülkemizde sanat filmleri tarihsel gelişim sürecine bakıldığında da büyük gişelere sahip olamamış ve hak ettiği değeri görememiştir.

Biz de Türkiye’nin öteki sineması olan sanat filmlerini bir araya getirip sizlere en iyi 10 yerli sanat filmini listeledik.

 

1.

Sevmek Zamanı (Metin Erksan, 1965)

Alışıldık çizginin dışında bir yapıt olduğu için o dönem hiçbir yerde gösterim şansı bulamamıştır. Bununla birlikte Avrupa’da yankı uyandıran film, daha sonra sinema tarihimizde klasik kült filmler arasına girmiştir. Konusu ve işleyişi ise hayli ilginç olan filmde; boyamaya girdiği bir evin duvarında asılı kadın resmine aşık olan boyacı Halil’in ve resmin sahibi Meral’in öyküsü anlatılır.

SevmekZamani

 

2.

Duvar (Yılmaz Güney, 1983)

Tabi ki de Yılmaz Güney filmi bu listenin olmazsa olmazı. Bu filmini zor şartlar altında, ülke hasreti içinde olduğu günlerde çekmiştir. Senaryosunu Türkiye’de cezaevinde yattığı dönemlerde tanık olduğu gerçek bir hikayeden esinlenerek yazmıştır. Cezaevlerinde,yetimhanelerde tacize tecavüze uğrayan, dayak kötekle yetiştirilen tüm çocukların hikayesini anlatan bir filmdir. Baskıcı rejim karşısında böyle büyük bir yapıtın ortaya konulması, aslında sanatın gücünün sınırsız olduğunu göstermiştir.duvar_1982

 

 

3.

Anayurt Oteli (Ömer Kavur, 1987)

Türkiye sinema tarihi bu filmle birlikte siyasal toplumcu yoğunluğu barındıran bir dönemi kapatmış ve bireyin içsel yolculuğuna odaklanmıştır. Ömer Kavur gibi bir ustanın elinden çıkan bir başyapıt olan Anayurt Oteli, Yusuf Atılgan’ın aynı adı taşıyan romanından uyarlamadır. Toplumun birey üzerinde yarattığı vicdan ve ahlakı öfkeyle sorgulayan film kuşkusuz sinema tarihimizin en yoğun sanat filmlerinden biridir.anayurt oteli

4.

A ay (Reha Erdem, 1988)

Büyük bir yönetmenin doğuşunun sancıları diyebileceğimiz bir film. Senaryonun bir çok yerinde Türk Edebiyatı’nın büyük usta isimlerinin alıntılarına rastlarız. Yalnızlığın en saf halini sunan bu büyük yapıt; oyuncu kadrosunda Münir Özkul gibi bir efsaneyi barındırmasıyla da bir adım daha öteye gitmiştir. Reha Erdem’in sinema tarihimize altın vuruşu diyebileceğimiz, pek bilinmeyen bir şaheserdir.a ay reha erdem filmi

 

5.

Tabutta Rövaşata (Derviş Zaim, 1996)

Derviş Zaim’in, gerçek kişi ve mekanlardan yola çıkarak çektiği bir kırkambar filmdir.Bebek’te sokak hayatı yaşayan insanların çevresinde yoğunlaşan bir mesnevi olacak güzellikte yapıttır. Filmde ısınmak için araba çalan Mahsun’un etrafında gelişen hikaye; Ahmet Uğurlu ve Tuncel Kurtiz’in oyunculuklarıyla kült bir film haline dönüşmüştür.

tabutta-rövaşata-replik-film-dervis-zaim

 

6.

Masumiyet (Zeki Demirkubuz, 1997)

Masumiyet, sinemamızın büyük bir yönetmen olan Zeki Demirkubuz ile tanışmasıdır. Haluk Bilginer, Derya Alabora ve Güven Kıraç gibi usta oyuncuların canlandırdığı karakterler Masumiyet’i en sancılı haliyle anlatmaya çalışmıştır. Zeki Demirkubuz bu filmiyle ne kadar önemli bir yönetmen bununda ötesinde senarist olduğunu göstermiştir. Sinema tarihimizin belki de en kara ve umutsuz sanat filmlerinden biridir.

masumiyetfilmi2

 

7.

Pandora’nın Kutusu (Yeşim Ustaoğlu, 2008)

Yeşim Ustaoğlu’nun ellerinden çıkmış son derece dokunaklı, ustaca bir filmdir. Ele aldığı konu itibariyle büyük bir yükün altına giren film; yabancılaşma ve yalnızlaşmanın hikayesini anlatıyor. Yurt dışından büyük ödüllerle ve övgülerle dönen film her sanat filminin olduğu gibi ülkemizde pek fazla ilgi görememiştir. İstanbul’un karmaşıklığıyla ve Küre Dağları’nın dinginliğini yan yana getirmeyi başaran Yeşim Ustaoğlu bu filmiyle beraber gelecek güzel filmlerinin haberini vermiştir.

Pandoranin-Kutusu-Film

 

 

8.

Yumurta, Süt, Bal (Semih Kaplanoğlu, 2007, 2008, 2010)

Tek bir filmini örnek olarak gösteremeyeceğimiz bir üçlemedir. Sinema tarihimizin en yoğun sanat filmleri olan bu filmler anlamlı durağanlığıyla ve derin metaforlarıyla Türkiye ve Avrupa’da bir çok ödüle layık görülmüştür.

süt yumurta bal

 

9.

Bir Zamanlar Anadolu’da (Nuri Bilge Ceylan, 2011)

Son dönemin en değerli yönetmenlerinden Nuri Bilge Ceylan’ın bu filmi şimdiden kült film olmuş durumda. Anadolu’nun o unutulmuş, ıssız yerlerine yıkıcı bir sessizlik içinde bakış atan film; barındırdığı derinliği sayesinde evrensel niteliğe ulaşıyor.

still8_hires1

 

 

10.

Tepenin Ardı (Emin Alper, 2012)

İlk filmi olmasına rağmen usta yönetmenlere taş çıkartırcasına bir yapıt ortaya koyan Emin Alper; bize büyük bir yönetmenin gümbür gümbür geldiğini kanıtladı. Türkiye siyasi tarihini alegorik bir biçimde izleyiciye yansıtan Tepenin Ardı şimdiden ustaca çekilmiş filmlerin yanında yerini aldı.

tepenin ardı

Listeler

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler haberler

Cengiz Çandar’a ”Erdoğan’a hakaret” soruşturması

Cengiz Çandar'ın 6 Temmuz 2015 – 19 Ağustos 2015 tarihleri arasında...

John Cage’in çalınması 639 yıl sürecek bestesinde yeni nota değişimi 2022’de

ABD’li besteci ve müzik teorisyeni John Cage’in 2001’de başlayan ve...

Trump, Hong Kong’daki protestoculara destek veren iki karar tasarısını onayladı

ABD Başkanı Donald Trump, Hong Kong’daki protestoculara destek öngören iki...

60. Özel Güvenlik sınav sonuçları açıklandı

60. Özel Güvenlik sınav sonuçları açıklandı. 4 Ekim 2015 tarihinde yapılan...

Tartışı-Yorum

Cumartesi Anneleri: Gözaltındaki kayıpların hikayesi

Kadir Gürhan“Kayıplar” ve “yargısız infazlar” denilince akla ilk gelen Latin Amerika ülkeleridir. Bu ülkelerde askeri cunta yönetimleri “gözaltında kayıplar” ve “yargısız infazlarla” kendisine muhalif olan tüm kesimlere karşı bir korku ve sindirme politikası uyguladı. Hayatın bir parçası haline gelen bu uygulamalarda kaybedilenlerin çoğunu; öğrenciler, öğretmenler, sendikacılar (örgütlü...

Ölümü öldürmek, sonsuz bir umudun baharıdır…

“Evîn Biharek e…”* - Arjen Arî Bir acılar sarmalıdır sancı, zamanın derinliklerinde gezinen ve hayatın kıyılarına vurur hafızalarının unutulmayacak sesleri. “Lal bû zimanê xwezayê, Girî herikî, jan bû banî” (“Dilsizdi doğanın dili, gözyaşı aktı, acı köprü oldu…”) dizeleri ile anlatıyor şair Semra Çelebî, ‘Birîn’ adlı şiir kitabında, gerçeğin...

Kalbi atan ölü bedenler

Bazı anlar vardır zihinlerimizde çocukluğumuza dair. Hayal mi gerçek mi olduklarını ömrü billah çözemeyiz. Bize anlatılanları, oradan buradan duyduklarımızı kurgulayarak bir görüntü yaratmış da olabiliriz, bizzat gözlerimizle tanık olduğumuz bu anlar zihnimizde mıh gibi tüm gerçekliğiyle çakılı da olabilir. Dediğim gibi hangisinin doğru olduğunu sınamak mümkün değil.Zihnimde...

Kuzguni Gömüt

Siyah kuzguni elbisesi içinde dilinde tek bir Arapça cümle ile Aisha Faris, sadece ağlıyordu. Bizim bilmediğimiz bir dilde, İç’inde kopan çığlıkların gümbürtüsü, siyah elbisesinde kara kara dalgalanıyordu. Aynı Arapça cümleyi tekrarlayarak Engin dertlerine bir de çağlayanlar ekliyordu. Gözyaşları bakışımızın değdiği her yerdeydi. Kara elbisesi; pul parlaklığını, onun...

Direniş Suflesi: Hayır

‘Oku’ diye başlıyor olmasına rağmen kutsal sayılan kelam; ilk maraza mevzunun başında ortaya çıkıyor.Taraflaşmanın daha kolay belirlendiği, hudutların keskin olduğu süreçler elbette yaşandı. Her konuya dair yaklaşımlar farklı idi ve tariflenen alandan hangi konuya nasıl yaklaşılması gerektiği de kendiliğinden açığa çıkıyordu. Karışık ama bence kesinlikle böyleydi.İnsanın yaşadığı...

Üşüyor bir coğrafyanın yüreği

'Eylül Mayıs'a dönüşecek...'Geo Milev Üşüyor bir şehrin yüreği,  geceler buzdan karanlık. Yan yana dizilmiş çadırlar kanıyor. Üşüyor yeryüzü ve şehrin sokaklarında geziyor soğuk. Bir çocuk gözlerinde acının izlerini taşıyor. Bir bahar var ve gelecek mutlaka çocuk. Umudun ışığını taşıyor, geleceğimiz umudumuz çocuk. En amansız fırtınalar diner çocuk, savrulur...

En çok mor

Sıcak beterdi. Bıyıkları terlememiş bir delikanlılık çağında boncuk boncuk ter atıyordu. Çimento torbaları eşek ölüleri kadar ağırdı. Tuğlalar, yamalı şalvarında kahverengi tozlar bırakıyordu. Yamasını çepeçevre saran alelacele dikişleri hep terden söküktü.Daha O Boy’uyla karar vermişti ev yapmaya. Bir evin temelini attı. Atış o atış..Seni inşaat işçisi; fayans...

Sınırlar ve rahatça uyunamayan ülkeye dair: Ordu, yeniden…

Levent Ünsaldı Devlet ve milletin yüksek çıkarlarını ait olduğu kurumun çıkarlarıyla eş gören, dolayısıyla bunları yorumlama tekelini de kendisine veren Türk subayı, kışladaki eriyle kurduğu paternalist ilişkisini (“oğlum” ifadesiyle çağrılan er) milletin geneliyle olan ilişkisine de kolayca yansıtabilmiştir. Aktarılan bu hususi ethos (değerler sistemi), subayın tüm yaşamını geçirdiği...

Rıza Yalçın Koçak yazdı: Olağanüstü zulüm

Rıza Yalçın Koçak Etrafımızdaki insanlar büyük bir şaşkınlıkla cevabı bir yanı ile çok basit bir yanıyla ise iler tutar yanı olmayan sorular soruyorlar. İşyerlerinden atılan arkadaşlarının masumiyetlerine iliklerine kadar inanıp ve ama ‘devletin de bir bildiği vardır’ fikriyatının serin sularında kol gezmeye devam ediyorlar. Hükümet ile ‘paralel’ devlet...

Halkın vicdanı; “Gelemem” diyorsun, peki sen bizdeki “öf öf” ü duyuyor musun?

Ne desek, ne etsek, nasıl yapsak bilemiyoruz… Az şey mi yaşadık? Yok, bir şeyler anlatabilmek için yeterli yaşadıklarımız. Çok şey mi yaşadık? Yok, bir şeyler yapabilmek için çok şey görmedik henüz… “Derin bir ah” çekiyoruz, çünkü şu kelimeler sayfaya değerken Hurşit Külter hala kayıp. Ve “ah vicdan”...

Rütbelerin Er’leri

Rıza Yalçın Koçak ‘Türk halkı sessiz kalarak onayladığı bu savaşın mağduru olmaya mahkumdur.’ (TAK-Haziran 2016)Erleri çekin rütbeliler gelsin! Erleri çekmeyecek rütbeliler ordusu. Ere göre tanımlı omuzlardaki apoletler. Kaç erin başı olduğunu bildiriyor unvanlar. Erlerle tanımlayıp erlerle var ediyorlar kendilerini. Erleri çekin rütbeliler gelsin çığlığını bir iyi niyet olarak okumak gerekiyor en başta....

Kadim Süryanilerin Akitu Bayramı

Yerinden yurdundan edilen, sürgün halkların derdini en içten şairler dillendirir. Bu sebeple Yuhanna Bar Madeni der ki:“Ey sağduyulu!Ana vatanında kalman,Saygınlığını korur.Hakareti ve acı dolu gurbeti hor gör.Saç, başta oldukça değerlidir.Olmadığında, küçümsenir ve ayaklar altına alınır”Bundan tam 6766 yıl önce (MÖ 4750) Asur ve Babil kaynaklarına göre, tarihte...