Sosyal medya üzerinde başlatılan bir kampanyada gençler; Sur, Cizre, Silopi, Şırnak, Gever, Nusaybin başta olmak üzere Kürt şehirlerinde yaşanan çatışmalarda yaşamlarını yitiren Kürt savaşçılarının hayatlarını toparlamak için uğraşıyorlar.
Hikayeler. Gerçek yaşam hikayeleri. Hepimiz birilerinin, özellikle ilgilimize çeken kişilerin hayat hikayelerini çok merak ederiz. Ne yaparlar, nerede gezmişlerdir, ne yemişlerdir, kimlerle ne konuşmuşlardır? Devrimcilerde ise bu hayat hikayeleri bir merak değil, bir öğretidir. Bir devrimci için, devrim mücadelesinde yaşamını yitirmiş bir devrimcinin hayatını, onun yaşadıklarını, onun söylediklerini okumak, öğrenmek gerçek anlamda önemli bir öğretidir.
Devrimciler yaşamları boyunca bir derviş gibi yaşayan, kendilerine ait bir şeyleri hiçbir zaman olmayan insanlardır. Onlar ki; dünyanın bütün acılarını, bütün ezilmişliklerini sırtlarında bir yük olarak taşır, onları çözmek için ömürlerini verirler.
Yaşamını yitirmiş bir devrimcinin yaşamı, devrimci mücadele içindeki insanlar için, bir yol güzergahıdır.
Bugün bir grup Kürt genç son yarım yıldır Kürt illerinde devlet güçleriyle savaşarak yaşamını yitiren savaşçıların hayat hikayelerini toparlamak için bir kampanya başlattılar.
Sosyal medya üzerinde başlatılan bir kampanyada gençler; Sur, Cizre, Silopi, Şırnak, Gever, Nusaybin başta olmak üzere Kürt şehirlerinde yaşanan çatışma ve direnişlerde yaşamlarını yitiren Kürt savaşçılarının hayatlarını toparlamak için uğraşıyorlar.
Neden böyle bir çalışmaya gerek duyduklarını sorduğumda “Çalışmamızın amacı Ortadoğu gibi insan canının iktidarlar için bir öneminin olmadığı bir coğrafyada yoldaşlarımızı, arkadaşlarımızı haberlerin ve araştırmaların kullandığı istatistik bir veriden çıkarmaktır.” diyor ve ekliyorlar “Uğruna düştükleri bu mücadele pratiğinde ve geçmişlerinde bizlere bıraktıkları önemli izler var. Bizler onurlu barış için tüm yolların tıkandığı bir zamanda onurlu bir mücadelenin yolunu tutan arkadaşlarımızın anılarının tarihin karanlıklarında unutulmasını istemiyoruz.”
İstatistik bir veri olmaktan kasıtlarını sayı olarak kalmamak olduğunu söyleyen gençler, devrimci mücadele içerisinde yaşamlarını yitiren bu gençlerin direnişlerinin çok önemli bir faktör olduğunu söylüyorlar. Özellikle sokağa çıkma yasakları ve göç dalgasıyla birlikte günlerce aç, susuz bir direnişin verildiği Kürt şehirlerinde direnen gençlerin hayatlarına, “onların neden bu direnişe katıldıkları” sorularına yönelen gençler çalışmalarının bu soruya bir cevap arayışı olduğunu açıklıyor.
“Çünkü onların yaşamları ve mücadeleleri –insan olmakta ısrar-ın sınırlarını ve güzelliklerini tüm yönleri ile ortaya koymaktadır. Elbette bizler için ölümü kutsamaktan ziyade yaşamayı kutsayan bir mücadelenin devamıyız. Yani ‘yaşamı uğruna ölecek kadar çok sevdik’ diyen Bir geleneğin bu günkü halkası bu gün öz yönetim alanlarında varlığını sürdürmektedir. Biz de bu perspektiften hareketle tüm bu olanları ve arkadaşlarımızın anıları ile bizlere dayatılan sistemin sınırlarının aslımda ne kadar suni ve yapay olduğunu ifşa etmek istiyoruz. Zira çoğu arkadaşımız Türkiye’de çoğu gencin hayali olan üniversiteleri bırakıp mücadele saflarına katılmayı tercih etmişlerdir.” diye sözlerini tamamlayan gençler, topluma bir çağrıda bulunuyorlar ve ellerinde Kürt şehirlerinde yaşamlarını yitirmiş gençlerle ilgili fotoğraf, bilgi, belge ne varsa sehidenyps@gmail.com adresine göndermelerini istiyorlar.
…
Yitirilmiş insanlığı arayan bir maratoncu: Cesim Kaya (Harun Welat)
Sarsılmaz iradeli ve umut tohumu eken gülüşlü insan. Ama bu insan, yine de koşar. Geride kalsa da, ağır olsa da koşar. Çünkü bilir ki; ”Harekete geçen zincirlerini fark eder.” Savaşın tam göbeğinde acılarını ve ağrılarını zaptetmeye çalışan ve ikna olmak için adeta maddi sınırların ihlalini huy edinen ve yine saldırganlıklarıyla kendine benzetmeye sözlenmiş olanlara karşı, “sizin çocuğunuz olmam” ısrarıyla adının himayesinde kalmaya direten ve dünün öğrettiği en güzel olanı yarına taşıma umudu ile koşar bu insan.
Cesim Kaya, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2. sınıf öğrencisiyken bu zorlu ve bir o kadar da kutsal koşuya katıldı. Sistem içinde, sistemin çocuğu olmaktansa, sistemin vaat ettiği parlak yaşantılara, güzel istikbal anlayışlarına kanmadan, sistem yaşantısını en yoz yaşantı olarak niteleyip sistem reddini seçti.
Mezopotamya’dan. Savaşın haritasına dönmüş bir coğrafyanın kalbinden..!
Bir halkın yüz yüze kaldığı soy kırım, tarih kırım ve adaletsizliğe çığlık olmak için Mezopotamya’nın kan ağlayan topraklarına yolculuk etti. Cesim Kaya’nın deyimi ile ”Eğer yüreğin kulaklarıyla dinlenirse şayet bu çığlığın, size tanıdık geleceğine eminim. Çünkü bu ses bir insanındır. Sizden yıllarca önce koparılmış parçanızındır. Son noktasındaysa da, öyle derin sessizliğe aldanmayın. Çünkü sizin bile tasarrufuna hiç mi hiç giremeyeceği, şu an tasarrufunda bulunduğunuzdan aşikar. Susmayın..! ”
Bütün bu acıları biliyor ve tanıyorsun, parçasısın artık düşün ve ne yapman gerekiyorsa, diyerek Cesim heval koştu, koştu, koştu… Yılmadan, umutsuzluğa kapılmadan ve bir an olsun durmayı düşünmeden kendi gerçekliğinin peşinden koştu. Cesim heval aslında, yitirilmiş insanlığı arayan bir maratoncuydu. Koşuşturması amacsız değildi asla, o her zaman Ana Tanrıçadan çalınmış, toplumdan koparılmış, toplum kırıma uğratılmış, özü ve gerçeği arıyordu. Bu aramasını yine kaybedilen yerde yapıyordu, Mezopotamya’da, Kürdistan’ın kalbinde… Ölüme, yaşama ve toplumsal benliğe, yani tarihe mayınlar döşenmiş bir sahada.
Modern, gelişmiş ve medeniyete yüz çeken çağın 21. Yüzyılında Moğolların bile yapamadığı bir barbarlığı reva görüyorlar. Acının dili olsaydı keşke. Düşünün ki, böylesi derin acıları olan bir toprağın maratoncusuydu Cesim heval. Yeryüzü aşkın, gökyüzü umudun yüzü oluyordu. Umut sahici bir geleceğin adı olup kolyeleniyordu artık Cesim hevalin boynunda.
”Düşünün ama yüreğinizle çünkü akıl denilen tanrısal nimet, irade sınanışın zirvesine gelemedi henüz” bir keresinde bizlere böyle kızmıştı heval Cesim.
Ve düşünün…
Düşün ki tarih yok oluyor. İşte dörtayaklı minare, kurşunlu cami ve mezarlıklar. Ölüme bile hükmedeceğine inanmış olacak ki bu zillet, ölümlerime bile mekansızlığı dayatıyor büyük bir aldanışla… Ölüme, yaşama ve toplumsal benliğime, yani tarihime mayınlar döşüyor. Yitirilmiş, kaybedilmiş, çalınmış gerçekliğin arayıcılığını yapanlarıda, Moğol pratiğinde bile olmayan yöntem ve taktiklerle, modern kiralık katillerine katlettiriyor. Sonrada gel kardeş olalım deniliyor.
Kardeş olmak.
Yazan: Cesimin arkadaşı Berzan Serhed
(Hayri Tunç / Gezite.org)