[ad_1]
21’inci yüzyılda kızlar nasıl kadın oluyor? Oğlan çocukları nasıl büyüyor ya da hiç mi büyümüyor? Anlamlı bir hayat için bugünün gençlerinin önünde hangi yollar uzanıyor?
Fransız felsefeci Alain Badiou, ‘Gerçek Yaşam / Gençliği Yoldan Çıkarmaya Yönelik Bir Çağrı’ kitabında sorduğu can alıcı sorular aracılığıyla, gençlere sesleniyor.
Ne istedikleri üzerine hararetli tartışmaların sürdüğü Z kuşağının temsilcilerinden 17 yaşındaki Zeynep Tüzer, kitabı Diken için yorumladı.

Felsefe, bir bitiş noktasına varmak değildir. Felsefe yolda olmaktır. Düşünmektir. Devinimdir. Hayatın kendisini, ‘gerçek yaşam‘ı aramaktır. Okuduğum Fransız lisesinin kitap kulübünde, her ay iki kitap (biri Fransızca’dan Türkçe’ye, diğeri Türkçe’den Fransızca’ya çevrilmiş) okuyup puanlıyoruz. 83 yaşındaki Fransız felsefeci Alain Badiou’nun, bugünün gençlerini anlamak ve anlatmak için yazdığı ‘Gerçek Yaşam / Gençliği Yoldan Çıkarmaya Yönelik Bir Çağrı’ da bu kitaplardan biriydi.
Genç insanlar kendilerinden yaşça büyüklere boyun eğmek, ulu ve bilge dudaklarından dökülen kelimelere sonsuz saygı duymak zorunda. Genç olmak bir hakaret. Kafası boşluğu ve umursamazlığı, tecrübesizliği ifade eder.
Oysa Badiou, bilgelik piramidinin en tepesinde olmasına rağmen elini en aşağıya uzatıyor. Yetişkinlerle kullandığı dilin aynısını gençler için de kullanarak her iki kümeyi eşit tutuyor; çünkü kendi yetişkin dilini, gençlerin de kavrayabileceğinden emin.
Gençlere inanan iyimser tavrı bile alkışı hak ediyor
Biz çocuk olma hakkını kaybetmiş ve bir anda omuzlarına sorumluluklar yüklenmeye başlanmış ergenler sürüsüyüz. Beraber hareket ederek oluşturabileceğimiz gücün ve ortalama yetişkinlere nazaran sahip olduğumuz entelektüel üstünlüğün farkında değiliz. Dahası, tarihte belki de ilk kez kitlesel olarak ‘gerçekten yaşayabilecek’ bir kuşağız. Çünkü eğer istersek doğrulara ulaşmak için her türlü olanağa sahibiz. Bunlar Badiou’nun düşünceleri ve ‘Gerçek Yaşam’, sırf gençlere inanan bu iyimser tavrından dolayı bile ilgiyi ve alkışı hak ediyor.
‘Anlam ve Anlamsızlık‘, kitabın üç bölümünden ilki. Tarihin en ünlü filozofu Sokrates’in hikayesiyle başlıyor. Aslında ‘Gerçek Yaşam’ Sokrates’in öğretilerine bir selam, bir özlem mektubu. Gençleri yoldan çıkarmak suçundan yargılanıp idam edilen filozofun mezarına bırakılabilecek en büyük adak.
Sokrates’e göre hayat, filozoflarla sofistlerin (Antik Yunan’da yönetici sınıf) savaşı. Filozofça bir tazelik ile tuzu kuruların çatışması. Ünlü filozof, genç olmasa da, taze kümenin öncülerinden biri. Sırf zekası ve felsefesiyle sofistlere bayrak açmış durumda. Bu yüzden de gençliği yoldan çıkarmakla suçlanıyor.
Sofistler ise her şeyi bildiğini iddia ediyor. Gençler bir şey öğrenmek istiyorsa kendilerine para ödeyip ders almalı. Ancak bu sayede sofistlerin yaşına geldiğinde bilge ve iktidar sahibi olabilirler.
Sokrates ise bunun tam tersini söyler. Gençler kendilerinden önce gelenlerin bıraktığı geleneklerin, öğretilerin, kuralların ötesine geçmelidir. Kültür bir sonraki neslin kabul ettiği kadardır. Her bilgi sorgulanabilmelidir ve sorgulanacaktır. Kabuller yoktur.
Ya yapacağız, ya yıkacağız
Sofistler Sokrates’i ‘gençleri yoldan çıkarmak’la suçlarken, Badiou da gençlerin önündeki iki ‘yol‘dan bahsediyor. Bunların ilki günümüzde, ve hatta tarih boyunca tüm yetişkinlerin, çocukları için arzu ettiği ‘inşaat‘ yolu. Gençler tuğla üstüne tuğla koyarak kendi hayatlarını inşa eder. Yolun sonunda ‘toplumsal sınıfların en üstüne çıkmayı başarmış yetişkinler‘e dönüşeceklerdir. Bu yolun yolcuları, var olan sistemin bekçileri olacaktır. İkinci yol ise ‘yıkım‘dır. Daha anarşist ve isyankâr bu yolda, gençler geleceği inkar edecektir. Sahip olduğu şeyleri reddederek tam bağımsız bireyler olmaya çalışacaklardır. Kısmi nihilist bu parça daha anarşisttir ve Sex Pistols’la başlayan ‘No Future’ sloganıyla yürüyecektir.
God save the Queen
We mean it, man
And there is no future
In England’s dreaming
No future
(Sex Pistols-God Save the Queen)
Badiou her iki yolun da aynı anda izlenebileceğini söyler. Bunun zor olduğunun farkındadır, durumu ateş yakmaya benzetir. Isı ve ışık elde etmek bir anlamda ‘inşa etmek’tir ama kimyasal anlamda da bir yok oluş yani ‘yıkım’ söz konusudur. Her iki yolu birden izlemeye çalışan gençler, fiziksel olarak toplum tarafından sınırlandırılır fakat ideolojik anlamda kendini ‘yıkım‘a yakın hisseder. Yani bir nevi araftadırlar.
Yozlaşmanın ana direkleri: Para, iktidar, cinsellik
Durumu bizzat içerinden gözlemleyen biri olarak, üst-orta sınıf gençlerin, (en azından bir kısmının) kendisinden tiksindiğini söyleyebilirim. Bizler yozlaşmış, insanlıktan uzak bir sistemin kaymağını hiçbir şey yapmadan yediğimizin ve varlığımızın anlamsız olduğunun farkındayız. İçimiz içimizi yiyor ama aciziz. Ailelerimizi sevsek de onların parçası olduğu çarktan nefret ediyoruz. Üstüne üstlük kendimiz de ‘inşaat‘ yoluna savruluyoruz. Fırtınaya dayanmaya çalışan yapraklar gibiyiz, bir yere tutunmaya çalışıyoruz ama orada da mahkum oluyoruz. Özgür olmadığımızın farkındayız ama elden bir şey gelmiyor. Dahası, ekonomik olarak kendimizden daha altta olanların çektiği acının farkındayız. Bu acıyı hissetmek ve paylaşmak istiyoruz, bu sayede istemeden sahip olduğumuz zenginliğin bedelini ödeyebileceğimizi düşünüyoruz.
Bizim kuşak nasıl kadın oluyor?
Badiou, kitabın son iki bölümünde kız ve erkek çocuklarının modern toplumda şekillenmesini mercek altına alıyor. ‘Kız‘ ile ‘kadın‘ arasındaki farkı sudoku çözermiş gibi kusursuz bir mantıkla açıklıyor. Geleneksel toplumlarda kadın, anne olmuş kızdır. Yani kız ile kadın arasında bir erkek vardır.
Badiou, modern çağ kızlarının ampirik olarak çoktan kadın olduğunu söylüyor. Kızlar anne olmadan çok daha önce, hatta hiç anne olmadan, kadının pek çok özelliğini kendinde barındırmaya başlar. Meslekler hakkında bilgisi vardır, geleceğe dair planlar yapar. Simgesel olarak makyaj yapar, tercih ederse feminen bir görünüme bürünebilir. Bedeni biyolojik olarak üremeye hazırdır. Erkekleri nasıl cezbedeceğini bilir ve vücudunu kullanarak elde edebileceği hazların farkındadır. Kız aslında çoktan kadın olmuştur.
‘Pazardaki ürünleri tüket ve sessiz kalıp ideasız yaşa’
Arkadaşlarım arasında 10 yaşında ergenliğe giren kızlar vardı. Yeni dünyanın ve kapitalizmin dayattığı ‘liseli ergen kız‘ imajına kavuşmak için deliren 140 cm boyunda minik kadınlar. Ekonomik özgürlükleri sayesinde kapitalizmin kendilerinden beklediği iki görevi de yerine getirebiliyorlardı: Pazardaki ürünleri tüket ve sessiz kalıp ideasız yaşa.
Toplumsal cinsiyet kabullerini reddetmiş bir genç kadın olarak bu sınıfa karşı naif bir kırgınlık besledim ama sayelerinde savaş açtığım cinsiyet doktrinlerinin kökenlerini incelememe fırsatı da buldum. Bu, ayrı bir yazının konusu olacak kadar derin. Ama günümüzde bir erkeğin sahipliğinden çıkan kızlar, medyanın yadsınamaz katkısıyla geniş bir kadınlar ordusuna dönüşmüş durumda.
Erkekler sonsuza dek çocuk mu kalacak?
Badiou’ya göre erkek çocuklarının savaşı ise daha soyut. Onlar, otomatik olarak kadınlaşan kızlara karşı sonsuza dek çocuk kalma riskiyle karşı karşıya olan erkekler.
Geleneksel toplumda erkek çocukları asker olup törenle savaşa giderdi. Şanslı olan geri döner, bir kızla evlenir ve onu kadın yapardı. Yani kızı kadın yapan bir kişi iken, oğlanı erkek yapan bir törendi. Günümüzde erkek olmak için askere gitmenin yerine bir şey koyamayan erkekler, çok daha saf bir erkek jenerasyonu yarattı.
Etrafımda hala anaokulundaki gibi güreşen, birbirinin ayakkabısını çalan bir oğlan çocuğu güruhu var. Benim jenerasyonumda eşcinsellik kızlar arasında çoktan kabul gördü, hatta biseksüel kız sayısı eşcinsellerden vebaymış gibi korkan yetişkinlerin tahmin edemeyeceği kadar fazla. Romantik ve/veya cinsel partner olarak hemcinsinine yönelen genç kadınların sayısındaki drastik artışın nedeni biraz da bu olgunlaşmamış oğlan çocukları.
Bugünün gençliğini, tarihsel perspektifi de içine katarak felsefi bir bakış açısıyla anlatan, kafamızdaki soruların en azından bir kısmını cevaplayan ‘Gerçek Yaşam’, benim kuşağımın ‘kutsal kitap’ı olabilir. Kitap kulübümüzün gençlik jürisinin bir üyesi olarak, bizim için yazılmış ‘Gerçek Yaşam’a verebileceğim en yüksek puanı veriyorum.
[ad_2]