Muharrem ayının 10. Gününde (10 Ekim 680) şafakla birlikte saldırı başladı. Bir tarafta 5 bine yakın Halife Yezid’in ordusu, diğer tarafta 72 savaşçı. Adil olmayan, eşit şartlarda gerçekleşmeyen bir savaş.
İmam Hüseyin’in akrabaları ve sadık adamları, tamamı yiğitçe dövüşerek şehit düştüler. Bazıları omuzlarına kırbaları, tulumları takıp Fırat’tan su almak için Ömer b.Sad’ın saflarında gedik açmaya çalıştı, bazıları tek başına 15-20 kişiyle çarpışarak şehit düştüler. Çoğu Küfeli Şii askerler, Desteba’da Daylem’liler üzerine cihad için yola çıkma acelesi içindeydiler. İslam Peygamberinin torununu, beraberindeki ailesi ve yoldaşlarını gözlerini kırpmadan, büyük bir vahşetle katlettiler. Çünkü cihadın ardından gelecek ganimet gözleri kör etmişti. İçlerinde insanlığını anımsayan tek kişi, Tamim kabilesinden Hür b. Yezid oldu. Yezid ordusunun öncü müfrezesinin, genç kumandanıydı. Hür, tek başına İmam Hüseyin’in tarafına geçti ve yiğitçe vuruşarak şehit oldu.
İmam Hüseyin’in üvey kardeşlerinden Abbas, su diye inleyen kadın ve çocukların derdine derman olmak için, su kırbası omuzunda, kılıcıyla safları yararak ırmağa ulaşan tek savaşçı oldu. Abbas, kırbayı doldurup omuzuna aldı ve yine daldı safların arasına. Çarpışmaktan takati kesilince Yezid’in askerleri, önden ve arkadan saldırıp, iki kolunu birden omuzundan kestiler. Kırbayı dişleriyle tutarak çadıra yetiştirmeye çalışsa da Abbas’ın, üzerine oklar yağmaya başladı. Kırbayı delip suyu toprağa akıttılar ve Abbas’ın vücudunu delik deşik ettiler.
Kerbelâ vahşetinin belki de en gaddarcası: İmam Hüseyin, çadırda inleyen bir buçuk yaşındaki oğlunu havaya kaldırarak bebeğe acımalarını, bir damla su vermelerini istemesiydi. İmam Hüseyin, çocuğunu havaya kaldırırken, Sad İbn Vakkas’ın oğlu Ömer onu gördü. Yanında duran keskin nişancıya Harmele, “Hüseyin’e bir cevap ver” demesiyle, zalim okçu Hüseyin’in elleriyle havaya kaldırdığı bebeğin boğazına ok gönderdi. Bebeği, babasının elinde şehit ettiler.
Yezid’in askerleri, İmam Hüseyin’e bütün güçleriyle saldırdı. İmam Hüseyin, yezidin askerleriyle girdiği çatışma sonucunda aldığı 33 kılıç yarası ve 34 darbeyle yere yıkıldı. Şimr, hemen kılıcını çekip İmam Hüseyin’in kafasını gövdesinden ayırdı. Askerler, ne Peygamberin Ehliyetine, ne de savaş hukuka yakışmayacak saldırılarda bulundular. İmam Hüseyin’in çadırını yağmalayıp; karısı, kızı, oğlu, yakınlarının karısı ve çocuklarını soyup, çırılçıplak bıraktılar. Hüseyin’in kesik başını alan Şimr, hasta olduğundan savaşa katılamayan oğlu Ali (Zeynelabidin), kadınlar ve çocukları çıplak develere bindirip kafile halinde Şam’a, Yezid’e götürdü. Şimir, 656’daki Sıffin savaşında Hz. Ali’nin yanında yer almış, Yezid’in babası Muaviye’ye karşı Hz. Ali’nin yanında çarpışmıştır. Güç, para, iktidar hırsı; Hz Ali’nin yanında savaşa giren Şimir’e, Hz. Ali’nin oğlu üçüncü İmam Hüseyin’in kafasını kestirmiştir.
Kerbelâ: bir ders, bir doğru yol feneridir; görmek, anlamak isteyene. Bu dünyada kör olan âhirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır.