Bu adamın kafatasının neden 8.000 yıl önce gizemli sualtı mezarında kazığa geçirildiğini asla öğrenemeyebiliriz, ancak yüz rekonstrüksiyonu sayesinde ölmeden önce muhtemelen nasıl göründüğünü anlayabiliriz.
Arkeologlar adamın kafatasını, diğer en az 10 yetişkin ve bir bebek kalıntısıyla birlikte 2012’de, İsveç’in merkezinin doğusunda, eskiden küçük bir göl, şimdiyse bir kent olan Motala’da buldu. Bununla birlikte, yetişkinlerden sadece birinin çenesi yerinde duruyordu, diğerlerinin çenesi yoktu; ayrıca kafataslarından iki tanesi, göl yüzeyinden dışarı uzanacak şekilde kazıklar üzerine yerleştirilmişti.
Şimdi, üç boyutlu yüz rekonstrüksiyonu, çenesiz kafataslarından birinin portresini ortaya koyuyor. İsveç’ten adli sanatçı Oscar Nilsson bu kafatasını, kafatasından elde edilen genetik ve anatomik bilgileri de kullanarak bir büste dönüştürdü: mavi gözlü, kahverengi saçlı, beyaz tenli, 50’li yaşlarında bir birey.
Nilsson kafatasına zarar vermek istemedi, bu yüzden numunenin bilgisayarlı tomografisini çekti ve elde ettiği verileri, numunenin vinil plastikten üç boyutlu bir replikasını yapmak için kullandı. Bu safhada Nilsson; adamın kilosuna, boyuna ve etnik kökenine odaklanan adli yöntemlere dayanarak adamın yüz kasları ve derisinin kalınlığını belirledi. Nilsson’un söylediğine göre bu adam; genetik mirasları 2.000 yıl önce kuzeydoğu ve güneyden İskandinavya’ya gelen insanları kapsayan bir grup avcı-toplayıcıdan biriydi.
Her nasılsa, bu durumda elimizde hiç çene yoktu.” diyor Nilsson. “Dolayısıyla rekonstrüksiyonu yapılacak ilk şey adamın çenesiydi.”
Mezardaki yetişkinlerin neredeyse hiçbirinde çene kemiği bulunmuyordu. Ancak, 2018 yılında Antiquity adlı dergide yayımlanan çalışmaya göre Mezolitik döneme ait mezar; boz ayılar, yaban domuzları, alageyik, Kanada geyiği ve karacaya ait çene kemikleri içeriyordu.
Bu detay, Nilsson’a adamın giysileri ve saç kesimi hakkında ilham verdi.
“Adam, yaban domuzu postu giyiyor.” diyor Nilsson. “İnsan kafataslarıyla hayvan çenelerinin bir arada bulunma şekline bakarak hayvanların, o zamanki insanların kültürel ve dini inanışlarında önemli bir yeri olduğunu görebiliyoruz.”
Bu rekonstrüksiyonda; Mezolitik Dönem’e ait, 50’li yaşlarında ölmüş adamın, yaban domuzu postu giydiği görülüyor. C: Oscar Nilsson
Ayrıca, rekonstrüksiyona bakıldığında adamın kısa saçlı olduğu -Nilsson’a göre, adamın yaşadığı zamanlarda saç kesmek için çakmaktaşından yapılmış keskin aletler kullanılıyordu.- ve kafasının arkasında domuz kuyruğuna benzeyen bir tutam saç olduğu görülüyor.
Bu saç stili; rekonstrüksiyona bakanların, adamın kafasının üstündeki 2.5 santimetrelik korkunç yarayı görebilmesini sağlıyor.
Kafasındaki yara, adamı öldürmemişti, en azından doğrudan ölüm sebebi olmamıştı. Arkeologların bulgularına göre adamın kafasındaki yara (Mezardaki diğer bireylerin kafalarında da yaralar mevcuttu), iyileşme belirtileri gösteriyordu. Çalışmanın yardımcı lideri, Västerås Kültürel Miras Vakfı’ndan araştırmacı arkeolog Fredrik Hallgren; Nilsson’un, adamın kafasında yaranın olduğu bölgeye yara dokusu eklediğini söylüyor.
Hallgren, 2018’de mezarın ortaya çıkarıldığı zaman hakkında konuşurken “Biri, onlara sevgiyle yaklaşarak yaralarını iyileştirmeye çalışmış; onları hayata geri döndürmüştü.” diyor.
C: Oscar Nilsson
“Bu arada, adamın göğsünü süsleyen beyaz tebeşir, günümüzde birçok yerli topluluğun tebeşiri vücut boyası olarak kullandığı göz önüne alınırsa, sanatsal bir amaca hizmet ediyordu.” diyor Nilsson. “Bu, onların estetik zevkini ancak gözlemleyebileceğimize, anlayamayacağımıza dair bir hatırlatma. Bu insanların -bireyselliklerini ifade etmek adına- dış görünüşlerine günümüzdeki insanlardan daha az özen gösterdiğine inanmak için hiçbir sebebimiz yok.”
Nilsson’un, kalıntıları Peru’da bulunan antik Wari kraliçesini ve Yunanistan’da bulunan 18 yaşındaki Paleolitik kadını da içeren diğer kreasyonları gibi, bu adam da “düşünceli” görünüyor.
“Açıkça anlaşılıyor ki adam, tıpkı bir bekçi ya da avcı gibi, bir şeye gözcülük ediyordu.” diyor Nilsson. “Acaba bizi görebiliyor mu? Görebilseydi en az bizim kadar şaşırırdı. Aramızda bizi ayıran 8.000 yıllık bir fark var, genetiklerimiz oldukça benzer ancak kabul etmeliyiz ki dünyaya bakış açılarımızda çok büyük farklılıklar bulunuyor.”
Büst şimdi, İsveç’in Motala kentindeki Charlottenborg adlı malikanede sergileniyor.