Tarih yazıcıları uzun süre onu yok saydı. Oysa bir çok kalıcı eser bırakmıştı. Erkekliği ve iktidarını tedirgin eden her şey onda vardı ve insanlık tarihi bu kadınların üzerine basarak ilerleyecekti.
Eğer zamanda yolculuk diye bir şey varsa, Olympe de Gouges kesinlikle bu yolculardan biriydi. Bizim de henüz görmediğimiz çok güzel bir gelecekten, 1700’lü yıllara döndü ve insanlık tarihinde “Aydınlanma” diye geçen ama kadınları aydınlatamayan bir dönemde sıkıştı kaldı.
O zamanlar “insanlık” ve “insan hakları” sadece erkeklerden ve erkek haklarından oluşuyordu. Kendisi gibi bir kaç zaman yolcusu çağdaşı dışında, kimsenin talep etmediklerini istedi, dile getirdi. Tutkuyla yazdı. Eşitlik, adalet, kölelik, ölüm cezası, evlilik, boşanma, evlilik dışı ilişki, kadın hakları gibi konulardaki; zamanının çok ötesinde olan taleplerinikimse anlamadı. Ciddiye alınmadı, baskı gördü ve giyotin ile idam edilerek canını verdi.
“Kadına darağacına çıkma hakkı tanınıyor; öyleyse kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır.” demişti. Kürsüye çıkma hakkı tanımayan erkeklik, Olympe’ye darağacına çıkma hakkını tanımıştı.
Olympe, giyotin ile öldürüldüğünde 45 yaşındaydı.
Tarih yazıcıları uzun süre onu yok saydı. Oysa bir çok kalıcı eser bırakmıştı. Erkekliği ve iktidarını tedirgin eden her şey onda vardı ve insanlık tarihi bu kadınların üzerine basarak ilerleyecekti.
Ailesinin ona verdiği isimle “Marie Gouze”,Fransa’nın güneyindeküçük burjuva bir aileye doğdu. PompignanMarkisi’nin reddine rağmen, Marki’nin yasa dışı kızı olduğuna inanıyordu. Ömrü boyunca da evlilik dışı birlikteliklerden olan çocukların hakları için savaştı. Bir yandan da Paris yıllarında giriştiği yazarlık serüveninde, Marki’nin genlerinin gücünden el aldığını söylüyordu. Belki de, arkada güçlü bir erkek figürü ile dikkat çekmenin; iyi yazmaktan, fikren güçlü olmaktan çok daha önemli olduğunu, keskin sezgisi ile çoktan keşfetmişti.
On yedi yaşında evlendi, bir oğlu oldu. Mémoire de Madame de Valmont adlı eserinde “…hiç sevgi duymadığım bir adamla evlendim…” diye yazacaktı. Kocasının ölümü üzerine evliliği kısa sürdü.İsmini Olympede Gouges olarak değiştirdi, 22 yaşında bir çocuklu dul bir kadın olarak Paris’e taşındı.
Oyun yazarı olmak istiyordu. Olympe, yaşadığı dönemde ki kadınların çoğunluğu gibi eğitim almamıştı ama bu onu durdurmadı. Kendine yepyeni bir kimlik yarattı. Tiyatrolara gitti, ev toplantılarına katıldı. Fransız Devrimi’nin filozoflarından Condorcet’in fikirlerinden, kadın haklarına ait yazılarından etkilendi. Yazıları ile sesini duyurdu. Kendi amatör tiyatrosunu kurdu.
Bir çok sevgilisi oldu ama tekrar evlenmeyi hep reddetti. George Sand henüz “İndiana” (1832) romanı ile toplumu şok etmemiş, Flaubert “Madam Bovary” ile ahlaka aykırı gerekçesi ile yargılanmamıştı (1857).
Bir çok oyun, roman, politik yazı, broşür ve bülten yazdı, oyunları sahnelendi. Kölelikle ilgili, üç kez sahnelenen oyunu L’Esclavagedes Negres – Siyahların Köleliği- son gösterisinde, köle ticareti ile uğraşanlar tarafından basıldı.
Daha sonra yazdığı, Le Marchédes Noirs / Siyah Pazar- isimli oyunu Olympe’nin idamından sonra yakıldı. Oysa 1808 yılında; ilerici rahip Abbé Grégoire, kölelikle mücadeleye katkıda bulunan cesur kalemler listesine, Olympe’yi de dahil edecekti.
Bu arada Fransa, Devrim ateşi ile yanıyordu. İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi, 1789’da kabul edilmişti. Kadınlar, bu liberal ve özgürlükçü hareketin en baş katılımcıları arasındaydı. Devrimin bu ateşli ve mücadeleci kadınları, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ndeki “yurttaş” ve “insan”ın “erkek”, “hakları”nında sadece “erkek hakları” olduğunu henüz bilmiyorlardı. Fransız Devrimi, tüm devrimlerin yaptığı gibi toplumu alt üst etmiş, ancak kadınlar için, haklarının biraz daha görünür olmasından öte bir etki yaratamamıştı. Sadece, daha önceleri “ahlaki” boyutta görülen “kadın sorunu”, ilk kez “siyasi” boyutta da görünür olmuştu. Evden çıktıkları yetmiyormuş gibi bir de politika yapmaya kalkışmışlardı. Devrim için çıktıkları evlerine artık geri dönmenin zamanı gelmişti.
Kandırılmışlardı. Olympe çok öfkelendi.
Devrim’den iki yıl sonra; XVI. Louis, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nden de ilham alınarak hazırlanan Anayasa’yı kabul etti. Kadınların haklarının hiç bir metinde yer almaması, Olympe’ye göre devrimin, paydaşlarına ihaneti ve tiranlığın kalkmayıp sadece el değiştirmesiydi. Devrimle birlikte gelen özgürlük ve haklar, kadının haklarının gaspı ve adaletsizliğin boyutunu daha da dayanılmaz bir biçimde gözler önüne sermişti. Aldatılmışlardı ve Olympe için bu kabul edilemezdi. “Ey kadınlar?… Bu devrimden ne kazandınız? Daha pervasız bir aşağılanma, daha aleni bir küçümsenme…Erkek, adil olabilir misin? Benim cinsimi ezme hakkını sana kim verdi?” cevabı ile Kadın ve(Kadın) Yurttaş Hakları Bildirisi’ni yayınladı. İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisini madde madde kadınlaştırarak, kışkırtıcı bir metin hazırladı.
Her türlü adaletsizliğe, ölüm cezasına karşı olan Olympe, adil yargılanma ve savunma hakkına dikkat çekerek, Kralı mahkemede savunmayı teklif etti, reddedildi. Kralcı ve XV. Louis’in piçi olmakla suçlandı.
Bu arada,1792 yılında, babaanne olmuştu.
Devrim onları bırakmıştı ama O, devrimden hiç vazgeçmedi. Yazıları daha da ateşli ve öfkeli hale geldi. Evi silahlı gruplarca sarıldı, sokakta saldırıya uğradı. Yakın olduğu politik grup üyeleri tutuklandı, çoğu giyotinle idam edildi. Hükümet şekilleri üzerine öneriler yaptığı ve halk oylaması isteyen broşürleri nedeni ile de tutuklandı.
Yazdığı bir oyun, Kral taraftarlığı ve Cumhuriyet düşmanlığı için aleyhinde delil olarak sunuldu. İşin garip yanı, aynı oyunu Olympe’de, devrimi her zaman desteklediği ve savunduğu konusunda delil olarak sundu. Avukatsız, kendini savunarak hapiste üç ay geçirdi. 2 Kasımda ölüme mahkum edildi.
3 Kasım 1793 günü, öğleden sonra saat 4’te giyotine gönderdiler Olympe’yi. Ölmeden önce oğluna, sonra kadınlara birer not yazdı. Oğluna, “Hoşça kal sevgili oğlum! Annene karşı yapılan bu adaletsizliği senin düzelteceğini biliyorum” derken, kadınlara da, “ Beni düşünün ve kadınlar için taşıdığım bu hareketi hatırlayın. Eminim ki, bir gün zaferi tadacağız!”diyordu.
14 Kasım’da oğlu Pierre, annesini hukuki olarak ret etti.
Olympe öfkesinde haklıydı. 1804 yılında, Napolyon Yasaları ile kadın gene kocasının otoritesine tabi kılındı. Kadınlar, gene “Aile’nin ağı” na takılıp kalmışlardı. Kadınlara her türlü politik faaliyet yasaklandı.
İki yüz yıl sonra, 2013 yılında, Olmype’nin adı; mezarının Pantheona’a taşınması söz konusu olan beş kadın arasındaydı. Pantheon’a gömülme onuru verilen 74 kişiden sadece ikisi kadın. Bir makalede, 3 Kasım günü bir kadını giyotinle idam ettikleri için birbirini tebrik eden Robespierre ve arkadaşları tarihin çöplüğüne yollanırken, Olympe’nin adı Pantheon ile birlikte anılıyor diye yazıldı.
Kaynakça:
- Sineau, M. (2005) Hukuk ve Demokrasi. Duby, G., Perrot, M. &Thébaud (Ed.). Kadınların Tarihi – Cilt V (s. 455-480). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yay.
- Sledziewski, G. E. (2005) Dönüm Noktası Olarak Fransız Devrimi. Duby, G., Perrot, M. &Fraisse, G. (Ed.). Kadınların Tarihi – Cilt IV (s. 39-51). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yay.http://www.olympedegouges.eu/(25.04.2014)
- Cotton,J. (2013, 31 Ağustos) Feministsseize on polltogetmorewomen in Paris Pantheon. Reuters.
http://uk.reuters.com/article/2013/08/31/uk-france-pantheon (27.04.2014)
Kadınları görünür kılmak adına hazırladığımız bu listelere de bakabilirsiniz:
►Felsefe tarihinde ‘erkekliğin’ gölgesinde kalmış 19 kadın filozof
►Ataerkil bir toplumda 4 maddeyle kadınların giyimine göre takılan isimler
►Erkekler için 7 maddelik “eril düzene katılmama” rehberi
►Dildeki cinsiyetçilikten kurtulmak için 14 maddelik imtihan
►Hannah Price ve ‘tacizcileri taciz etme aracı’ olarak fotoğrafçılık
►Erkeğin dünyasında zincirlerini kırmış 20 kadına adanmış 20 film
►Tarihteki 15 mucit kadın
►Uğruna şiirler yazılan değil, şiir yazan 11 ‘kadın’ şair