Bu sabah uyandığımda hafta sonu tatili ve çiseleyen yağmurun gölgesinde daha düşünsel bir içeriği olan “zannımın kıpırtıları 2” başlıklı yazımı kaleme almayı düşünüyordum. Ancak öğle saatlerinde Ankara’dan gelen yürekleri yakan haberin kanıyla doldu kalemim, kurudu mürekkebim.
Böyle katliam olmasaydı da bende böyle bir başlıkla yazıma başlamasaydım. Keşke klasik, okuyucuyu yormayan, haftanın stresinden uzaklaştıran hafif siklet bir yazı yazabileceğim normal bir hafta sonu olsaydı. Keşke bunca insan haince katledilmeseydi, keşke köşelerde yazarların sadece düşünce yazıları yazdığı bir ülke olsaydı Türkiye, keşke insan hayatı bu kadar değersiz olmasaydı. Keşke “keşke” kelimesine yabancılaşacak kadar az hüznümüz olsaydı. Keşke!
Yazıyı kaleme aldığım sıralarda 95 ölü ve 246 olan yaralı sayısı giderek artıyor. Bu Cumhuriyet tarihinde görülmüş en kanlı eylemdir. Saldırının kim yada kimler tarafından düzenlendiği, güvenlik zafiyeti olup olmadığı ilerleyen günlerde daha da netlik kazanacaktır. Ancak akan kanlar henüz sıcaklığını korurken bize düşen millet olarak sağduyulu hareket etmektir. Provokatif söylemlerden kaçınmalı, katliamı siyasi meze yapmamaya dikkat etmeliyiz. Bu bağlamda medya’ya ve aydınlara da (patlama sonrasında “patlama tweet’leri” atan Savcı Karabay gösterdi ki Türkiye’de buraya savcıları da eklemek gerekiyor) büyük sorumluluk düşmektedir. Çünkü zamanlaması çok manidar olan bu saldırı Cumhuriyet tarihinde direkt olarak demokrasimizi ve birlik beraberliğimizi hedef almıştır. Ayrıca münferit bir vakıa da değildir. Karanlık şer odaklarının Diyarbakır‘da ve Suruç‘ta gerçekleştirdiği provokasyon mekaniğinin devamıdır. Seçime 20 gün kala pratiğe konulan böyle provokatif bir saldırıyla en başta demokrasimiz oyun dışı bırakılmaya çalışılmaktadır. 7 Haziran da hazmedilemeyen millet iradesini kusan şer odakları şimdi de milletin sandık iradesine el koymak için türlü yollar denemektedir.
Birlik ve beraberliğimizi hedef alan bu alçak saldırılar 1 Kasım‘ın ülkenin geleceği için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermektedir. Çünkü 7 Haziran sonrasında bir anda hortlayan terör, hemen hemen her gün gelen şehit haberleri, seçime doğru giderek tırmanan kaos ve Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamları “birilerinin” milletin 1 Kasım iradesini gasp etme çabasının ürünüdür. Kendi şahsi kanaatim, eğer bu şer odaklarının önüne geçilemezse seçimlere kadar daha büyük provokasyon mekanikleri devreye sokulacaktır. Bu durumda siyasilerin ve aydınların bir araya gelerek Türkiyeyi kaostan çıkarmak için atılması gereken adımları atmaları gerekmektedir. Ancak altı ayda koalisyon hükumeti kuramayan siyasilerden siyasi hesaplarını bir kenara bırakıp, kafa kafaya vererek ülkeyi gasp etmeye çalışanların elinden kurtarmalarını beklemek zor. Fakat burada şu soruyu kendimize sormamız gerekiyor; Cumhuriyet tarihinin en kanlı terör saldırısı dahi bizi bir araya getiremeyecekse başka ne travmalar atlatmamız gerekiyor ki tek vücut olabilelim?
Saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara ise acil şifalar diliyorum.