Nusaybin’deki sokağa çıkma yasağıyla birlikte başlayan çatışmalar sonucu Nusaybin Devlet Hastanesi çalışanları bir mektup yayınladı.
“Nusaybindeki sağlıkçılar olarak Nusaybin halkının sessiz çığlığını size haykırabilmek için bu yazıyı yazıyoruz” denilen mektupta Nusaybin’de yaşananlar çarpıcı bir şekilde anlatılıyor.
İşte Nusaybin Devlet Hastanesi çalışanlarının gönderdiği o mektup:
“Nusaybindeki sağlıkçılar olarak Nusaybin halkının sessiz çığlığını size haykırabilmek için bu yazıyı yazıyoruz. Yaklaşık on gündür Nusaybin devlet hastanesinde karşılaştıklarımız bizi hem psikolojik hem de vicdani olarak yıpratmıştır. Nusaybin‘de on gündür süren yasak boyunca insanlar elektriksiz, susuz, evlerinin içinde bile can güvenliği olmadan yaşamlarını sürdürmeye çalışırken türkiyede bu durumun haber değeri bile taşımadığını görüyoruz. Evinde içme suyu olmadığı için 112 yi arayıp hasta olduğunu belirtip hastaneden su almaya gelen insanları gördük . Gözlerinin önünde annesi öldürülen ve bir gözünü kaybetmis 9 yaşındaki küçük bir kız çocuğunun “neyin var” diye sorduğumuzda “KORKUYORUM” diyerek akıttığı göz yaşlarına tanık olduk. Bizler burada hayat kurtarmak için beklerken öldükten iki gün sonra gelen insanların ölüm raporlarını yazmak dışında birşey yapamadığımız zamanları yaşadık. Nusaybinde normalde polikliniklerle birlikte günde yaklaşık 1500 hasta gelirken yasaklı dönemde en fazla 70-80 hastanın ambulanslarla hastaneye gelebildiğini, gelebilen hastaların çoğununda evlerine geri dönemedikleri için hastanede mahsur kaldıklarını gördük. 112 tarafından getirilen 70 yaşlarındaki bir teyzeyi muayene etmeye giderken teyzenin “Her tarafta polisler, tanklar var. Hepimizi öldürecekler” deyip hüngür hüngür ağladığını ve sonra da ” burada polis yok. Değil mi? ” diye bağırıp korkudan şok geçirdiğine tanık olduk. Hastanenin içi polislerle dolu olmasına rağmen teyzeye “polis yok, sakin ol” demek durumunda kaldık.Hastaneye bazen çocuklarının gözü önünde öldürülen bir anneye, bazen 50 yaşında kafası parçalanan bir amcaya, bazen de ölmek üzere olan birine müdahale ederken hemşire arkadaslardan birinin “bu benim amca oğlum” deyip ağladığına,biz bu sivillere müdahale ederken hastane de kalan özel harekat polislerinin “Ne Mutlu Türk’üm diyene” demelerine şahit olduk. Bunlar hastanede gördüklerimiz bir de sağlıkçılar olarak hiç birşey yapamadığımızın sembolü olan yüksek ateşi olup hastaneye getirilemediği için buzdolabına koyulan çocukları duyduk. Yollar kapalı olduğu için hastaneye ulaşamayıp evinde kalp krizinden ölen yaşlı bir amcanın ölüsünün hastaneye getirilmesine tanık olduk . Yatalak annesini hastaneye getiremediği ve bu çaresizliğe dayanamadığı için intihar eden 55 yaşında ki bir amcanın ölüsüne tanık olduk. Biz bu on günlük süreçte bu kadar acıya tanıklık ettik ancak daha acısı Nusaybin de insanların ölmesine tanık olmak değil de Türkiye’nin büyük bir kısmında İNSANLIĞIN öldüğüne tanık olmak oldu. Burdan insanlığını kaybetmemiş bütün insanlar olarak gelin hep beraber Nusaybin halkının sesi olalım ve bu vahşete DUR diyelim.”