Ortadoğu uzmanı Robert Fisk’in Independent’ta yayınlanan makalesinde, Türkiye “Petrol kaçakçılarının ürünlerini IŞİD denetimindeki bölgelerden getirmesine izin verdiğini” belirterek, “Türkiye iş pişirdiği IŞİD ‘hilafetinin’ Ankara ve İstanbul’a yönelik saldırıları ile karşı karşıya” dedi.
Robert Fisk’in Independent’ta yayınlanan o yazısı:
Pakistan ve Türkiye. Kuzey Batı’daki eski sınır şehri Peşaver’in dışında yaşanan üniversite katliamı, Başbakan Navaz Şerif’in “terörü zapt etmekten” halen ne kadar uzak olduğunun yeni bir işareti; Türkiye’nin daha da kibirli Başkanı Recep Tayyip Erdoğan içinse neler yaşanabileceğinin kötü bir işareti. Sınırlarının yabancı savaşçılar ve kaçakçılar tarafından Suriye’ye geçiş güzergahı olarak kullanılmasına izin verdikten sonra – tıpkı Pakistan’ın 1979’daki Sovyet işgali sonrası mücahitlerin Afganistan’a geçişine izin verdiği gibi – Türkiye şimdi halkına yönelik neredeyse Pakistan’daki kadar saldırı ile karşı karşıya.
Erdoğan hükümeti, İslami karakterini giderek daha ön plana çıkardı, tıpkı Başkan Muhammed Ziya ül Hak’ın 1970’lerde Pakistan’da yaptığı gibi. Ve şimdi Türkiye – Suriye’nin Türkiye ile sınırının bir kısmını kontrol etmesine izin vererek, sınırın öte yanına geçmek isteyen Batılı Müslümanlara kolaylık sağlayarak, petrol kaçakçılarının ürünlerini IŞİD denetimindeki bölgelerden getirmesine izin vererek – iş pişirdiği IŞİD “hilafetinin”, Ankara ve İstanbul’a yönelik saldırıları ile karşı karşıya.
Pakistan’ın güçlü istihbarat servisi Sovyet karşıtı mücahitlere silah gönderdi ve sonrasında da Taliban’la işbirliği yaptı. Hatta Taliban, Pakistan ordusuna ve istihbarat kurumlarına bile sızmayı başardı; şimdi ise IŞİD, Türkiye’de devlet aygıtının içine bazı sızmalar yapmış görünüyor. Pakistan açısından Taliban ile olan savaş çok daha karmaşık, çünkü İslamcı düşmanları çeşit çeşit. Bir “Taliban” grubu Charsadda’da, Bacha Khan Üniversitesi’ndeki toplu katliamı üstlenirken, bir başkası saldırıları “İslam dışı” bularak kınadı.
Charsadda’daki saldırı da Pakistan ordusu subaylarının çocuklarının gittiği okula 2014’te yapılan ve 140’tan fazla kişinin öldüğü saldırı gibi masumlara yönelik bir katliamdı. Bu gibi kanlı saldırıları, İslamcı grupların kuvvetle karşı olduğu laik eğitime bir tepki olarak açıklamak kolay. Ama Pakistan açısından, neredeyse kesin bir şekilde Taliban’a yönelik askeri operasyonlara bir yanıttı. Bacha Khan Üniversitesi adını “sınır Gandisi” Abdül Gaffar Han’dan alıyor ve onun Sufilikten ilham alan İslamı ve Gandici şiddetsizliği, okulu Taliban için açık bir hedef haline getiriyor.
Peşaver’deki Edwardes Koleji’nin müdürü David Gosling, eğitime yönelik saldırıların, Pakistanlı muhalif lider İmran Han’ın hükümetin Taliban ile müzakere etmesi gerektiğine dair görüşlerini gözden düşürdüğünü söylüyor. Pakistan’ın ikilemi, Gosling’e göre, “uzatmalı soğuk savaşın bıraktığı miras ve Afganistan’da Taliban’ın güç kazanması ihtimali ile daha da şiddetleniyor.”
Navaz Şerif eski tekerlemesini tekrarlayıp duruyor – Pakistan “terör belasını” yenmek için birlik ve beraberlik içinde. Türkiye ise, şimdi Rusya ile Amerika arasında Suriye üzerinden devam eden kendi “soğuk savaşına” kaptırmış durumda kendini ve Pakistan’la aynı tehlikeli kartları oynuyor. Türkler Kürt kartını sonucu değiştirecek bir joker olarak görüyorlar ve kendi “terör” belalarının hem IŞİD’i hem de Kürtleri kapsadığını iddia ediyorlar. Aynı anda iki silahlı grubu karşısına alması ihtiyatsız bir karar. Ama Türkiye de aynı soğuk savaşın mirasçısı.
Kaynak: Independent, Çeviri: Serap Güneş