Okulumuzun öznesi olan arkadaşlara ve de onu belli hallere sokmaya çabalayanlara, herkesin kendisinde bulabileceği payı hatırlatmaya dair naçizane bir çabadır bu yazı.
Klasiktir ama “zor günler” yaşıyoruz. Bir şehrin göbeğinde “oluk oluk kan akacak” diyenlerin ve aslında onların sahiplerinin, yüzlerce km ötede güya “kendi ülkelerinde” akıttıkları kanın kokusuyla yaşıyoruz. Damarlarındaki asil kanı, daha doğmamış bebeklerin süt kokacak kanlarıyla yineleyenlerin “vatan için”, “bölücüleri” nasıl katlettiklerini izliyoruz. “Aşkı bodrumda yaşayanların” öldüklerinde şehit, evini terk etmeyen Fatma ananın vatan hainiolduğunu okuyoruz kan boyalı gazetelerinde, internet sitelerinde.
Kanı süt kokacak bebekler ve sen!
Cebeci’de avukat olup “adaleti” sağlayacak,iletişimci olup halkın haber alma hakkını savunacak, eğitimci olup damarları süt kokan çocukları büyütecek öğrenci arkadaş;yüzyıllardır zehirlendik. Birileri en kutsalımızın “devlet” olduğunu anlattı, biz halk olduğumuzu unuttuk. Bize dokunmadığı takdirde en zalimane olayda bile ezilenlere “kızmaya” alıştırıldık, bize dokunduğunda ise susmaya… Biz de ezilen, yoksul çocukları olduğumuz halde. Gezi’yi bile hatırlatmaya gerek yok, Artvin’de yaşam alanını talana karşı koruyanların Cizre’ye yolladığı selam yüzyılların zehrine karşı panzehirdir. Senin kafanda oluşacak en ufak çelişki de bebeklerin kanının süt kokmasına dairdir. Evet, her şeyleri var, güçlüler ama süt kokan bebeklerin temizliğidir bizim haklılığımız, güçlülüğümüz.Gözünü seveyim buna inan ve gerçekten şu cümlelerde gram samimiyetsizlik olmadığına güven.
Bak, yanı başımızda hayatı cehenneme çevirenler seni es geçmiyor. Kampüsüne hangi sokaktan gelip hangi kapıdan girsen de“ensende olduklarını” söylüyor. Seni “koruduklarına” inanıyorsan feci halde yanılıyorsun. Güvenlik sağlamaya geldiklerini düşünüyorsan, onların damarındaki asil kana değil kendi hayatında yaşadıklarına bakmanı öneririm.
Bu yazdıklarımı da at bir kenara. Soma’yı bir düşün. Roboskî’yi hatırla. En azından Özgecan’ı bir kez daha empatiyle düşün. Küçücük kardeşinin herhangi bir zamanda herhangi bir yerde katledildiğini, elleri yoksulluk kokanbabanı, hayatı emekle kurulmuş anneni hayal et.
Fatma ana ve sen!
Daha dün Sur’da mahallesini, evini terk etmediği için katledilen “Fatma Ateş”annemizin yağmurdan, belki de kurşundan,belki de “seni koruyacağını” düşündüğünpolisten korunmak için ellerinde tuttuğukartonu düşün. Tam da bu vesileyle o her şeye kadir ve bütün işlerine yarayan Google’ın arama motoruna “Fatma Ateş” yaz ve çıkan fotoğrafa sen yeter diyene kadar bak. Ama allah aşkına bak, bakmış gibi bakma… Bak ne kadar çok şey değişecek!
Bir haftadır Cebeci’de olanlara değinmiyorum. Dersine giren hocanı kapıda tehdit ettiklerine, gözaltına aldıkları ya da kimlik kontrolü sırasında kadın arkadaşlarını taciz ettiklerine,ağızlarındaki salyalarla “hepinizi tek tek yakacam”, “seni alacam”, “o devir geçti”dediklerine, birkaç gün sonra çantanı da arayacaklarına, “hiçbir şeyle alakası olmayan”seni sıkıştıracaklarına hiç değinmiyorum. Ha“ne güzel işte güvenlik için kimlik kontrolü yapıyorlar, okula kimin girip çıktığı belli değil”diye düşünüyor olabilirsin. Sana yakın ve belki de arkadaşlarının da okuduğu DTCF’de uygulanan “güvenlik önlemlerine” rağmen sana düşman, bize düşman faşistlerin sallama hatta silahlarla DTCF’ye girdiğini biliyor musun? Bu güvenlik kimin güvenliği? Kim alıyor senin güvenliğini? Yukarda yazıyor… Ve güvensiz günlere asıl şimdi hazır ol… Çünkü seni hazırlıyorlar.
Ama “teröristler” var değil mi? Okulda sürekli eylem yapıp ortalığı karıştıranlar var değil mi? Ne diyeyim Fatma ananın gözlerine bak ve kim terörist, kim ortalığı karıştırmaya çalışıyor sen karar ver. Ama allah aşkına bak, bakmış gibi yapma…